"Siz İsteyin Biz Çalalım"ın En Global Hali... Metallica By Request
Dünyanın herhangi bir yerinde Rock müzik hele hele Heavy Metal dinliyorum diyen birinin mutlaka bir Metallica anısı vardır. Ben ilk dinlediğim zamanı gayet iyi hatırlıyorum. Türkiye'de basılı albüm bulmanın hayal olduğu, topu topu 6-7 basılı albüm olduğu zamanlar. O yıllarda Dire Straits, Pink Floyd, Deep Purple, Led Zeppelin, Sabbath, Maiden gibi hard rock ağırlıklı ve sayısı pek de fazla olmayan grubu yeni yeni tanıyoruz. Diğer taraftan Punk diye bir şeyin olduğunu az çok duymuşuz. Bir iki Sex Pistols parçası öğrenmişiz. Sex Pistols'un anarşist tavrı ile hard rock'un ağır abi halleri arasında gidip geliyoruz. Metallica Master of Puppets'ı çıkarmış ve bir şekilde kaydedildiği bir kaset elime geçmiş. Kaseti walkman'a taktım ve bir anda daha önce hiç duymadığım, tanımadığım yeni ve her yerinden yer altı kokan, sert bir "şey"le karşılaşmıştım. Sözler, müzik her şey yeni ve el yordamı hissettiğimiz bir isyanın en saf ve sert haliydi o an benim için. O güne kadar dinlediğim her şeyden farklı, sert ve hızlı bu müzikle o anda hayran olmuştum. O günden sonra pandoranın kutusu açıldı. Megadeth'den başlayıp Anthrax, Overkill, Slayer, Testament'e oradan da D.R.I, Nuclear Assault, King Diamond, Merciful Fate, Morbit Angel, vs.'ye giden yol benim için açılmış oldu.O yüzden, Sanitorium ve Orion benim için hala en güzel Metallica şarkılarıdır. Beni alıp tam da ortaokuldaki o tıfıl zamanımdaki ergen içe kapanıklığı halime geri götürür.
Metallica ile ilişkim ise 1991'deki Bob Rock ile çalışmaya başlayıp o Metallica isimli kara kapaklı albümü çıkardığında oldukça bozuldu. Metallica trash metalde yeni bir kapı açarken o kapıyı ben hiç bir zaman sevemedim. Şarkılarında azalan sertlik, sözlerindeki yumuşama grubu geniş kitlelere ulaştırırken doğduğu yer altını terk etmiş ve benim gibi yer altından gelen bu saf sertliği sevenlerden uzaklaştı. Metallica albümünden sonra hiç bir Metallica albümünü almadım ama yaygın kitlelere ulaştıkları için genelde zaman içinde o albümdeki neredeyse tüm parçaları bilir hale geldim zaten. O yüzden Türkiye'ye ilk kez geldiklerinde (1993'dü sanırım) bir de canlı olarak bu şarkıları dinlememek için o konserlerine gitmedim. Karşımda başka model bir Bon Jovi görmek istemiyordum çünkü.
Bu inadımı 1999'da geldiklerinde kırdım. Kafamda 2.kez geliyorlar bir daha gelmezler diye bir düşünce olduğundan ve tur garaj günlerine geri dönüş turu diye duyurulduğundan eskileri bol bol dinlerim diye bu kez gittim konsere. Açıkçası, benim için büyük bir hayal kırıklığıydı bu konser. Berbat vokaller, atılamayan sololar, gruptan ayrı çalan bir davul, kısaca 4 benzemezden oluşan birbiriyle uyumsuz bir grup vardı karşımda. Metallica ile olan ve belki canlanır dediğim ilişkimiz tamamen bitmiş oldu bu konserle (çok da umurlarındaydı tabii o ayrı).
2008'de geldiklerinde ise arkadaş hatırına ve bedava biletle ikna edilerek gittiğim konserde çok daha iyi bir setlist ve grupla karşılaşmış ve yeniden Metallica dinler hale geldim. Tabii ki, And Justice For All ve öncesini. daha sonra Sonisphere'i kaçırdım ama bu sefer setlist'in her ülkede dinleyici tarafından belirlenecek olması gibi zor bir işin altına girmiş olmaları (sonuçta en azından 2-3 parçayı her ülke için hazırlamak zorunda olmaları ilgimi çekti) ve Death Magnetic'de gördüğüm öze dönüş halleri nedeniyle bu konseri seyretmek istiyordum. Hem Metallica'nın artık geçmişteki yeraltından listelere giren, prensip olarak hiç video klip çekmeyen, asi grup olmadığını kabullenmiştim. Metallica bir trend yaratıcısı olmuş ve bu işten de çok para kazanan bir endüstri ikonu haline gelmişti. O yüzden o ilk dinlediğim aykırı ve kızgın adamları görmeyeceğimi biliyordum. Benim gibi aile babası olmuş, şov işinden iyi para kazanan ve alternatif şeyler arayan ama çok da fazla alternatif şeylere bulaşmaktan çekinen bir kitlenin (yani içine girmeyip yanından seyirci olma meraklısı bir güruhun) ikonu olmaktan hoşnut bir grup adamı dinlemeye gideceğimi biliyordum. Zor bela bulunan bilet sonrası Pazar günü İTÜ Ayazağa kampüsü yolunu tuttum.
Genelde stat konserlerinde konser alanına girmek, park yeri gibi konular sorun olur. İTÜ bu konuda gayet güzel bir yer. Hani araçla kampüsten çıkma işi zor olmasa ve şu malum alkol yasaklarına bir çözüm bulabilseler harika bir konser alanı diyebilirim. Konser alanına girer girmez Pentagram sahnede ön grup olarak çalmaya başladı. Malum Pentagram Metallica, Megadeth, Slayer ve Anhtrax'ın yaktığı trash metal dalgasının bu ülkedeki hem ilk hem de en uzun soluklu temsilcisi. Bu nedenle, bir şekilde Türkiye'nin Metallica'sı denebilir. Ben severim Pentagram'ı. Yakın zamanda YavuzFest'de dinlemiş ve beğenmiştim performanslarını. Özellikle gitaristleri Metin Türkcan benim için bu ülkeden son zamanlarda yetişen en iyi 2-3 gitaristten biridir. Metallica öncesi bir çok teknik aksaklık, geri vokallerin hiç duyulmaması gibi sorunlara rağmen kalabalığı ateşlemeyi becerdi. Beni en çok hazırladıkları setlist sevindirdi. Önce tamamen ingilizce parçaları ile başladılar ve Trail Blazer dönemine kadar uzanan (Brain On The Wall'ı çaldılar mesela o dönemden, düşün ta 1992'den), Anatolia, Unspoken ve MMXII'den güzel bir seçki sundular. Tam Metallica öncesi "Herhalde Türkçe parça çalmayacaklar ön grup olduklarından." derken Geçmişin Yükü, Şeytan Bunun Neresinde ve tabii ki Bir'i de çaldılar. Kısaca 11 parçalık ve gayet başarılı ve enerjik bir performansla herkes güzel ısındı. Özellikle eski parçalarda vokalist Gökalp Ergen'in performansı çok değişik ve güzel geldi bana. Daha gırtlaktan ve derin sesi ile eski parçaları farklı hale getirmeyi başardı.
Pentagram Sahnede - Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
Konseri beklerken yine beni hafiften uyuz eden SMS mevzusu başladı. Konseptte yer alan ve konser alanındakilerin SMS ile oylayarak belirlediği bir şarkı seçimi vardı. Her 10-15 dk.da bir hazırlanan videolardan grup SMS isteyip durdu bu yüzden. Tabii ücreti mukabilinde. Türkiye gibi bir ülkede 150 TL'ye bilet satmışsın, koca stadı doldurmuşsun, üstüne bir de SMS'den para kazan. Yoktan var edilen bir dünya turnesinde güzel numara. Keşke, en azından SMS'den toplanan paralar Soma vb. bir yardım kampanyasına aktarılsaydı. Malum ülkede zaten kafa boşaltmaya, sevdiğin bir şeyi yapmaya gitmek bile artık suçluluk duygusu uyandırırken orada toplanan "Metallica Family" ile Metallica güzel bir kıyak yapamaz mıydı? Hani videoların bir tanesini de sevdim üstelik. Video da basçı Robert Trujillo'nun Dyers Eve'i istemesi ne güzeldi öyle. Bilet alanların sadece 10'da birinin oy verdiği bir seçkide (ki herkes verse de olmazdı ya) Dyers Eve'in olmayacağını bilecek kadar gerçek hayatta yaşayabiliyorum artık. Zaten, sihri bozulmasın diye en çok oy alanlara filan da bakmamıştım konserden önce. Kitlenin ne sürprizler hazırladığını merak etmekteydim zira.
21:30'u biraz geçerken önce Enrico Morricone'nin İyi, Kötü ve Çirkin filminden bir sahneyle eşliğinde Ecstacy of Gold çalan video dönmeye başladı. Bir ay önce ölen Eli Wallash'ın canlandırdığı Çirkin mezarlıkta altınları ararken kamera mezarlığı geniş çekim olarak aldı ve Metallica Master of Puppets ile sahneye daldı. Kimin aklına geldi bilmem ama ben kendimce Eli Wallash'ı andım içimden o anda. Şarkı başlar başlamaz videodaki mezarlık sahnesindeki mezar taşları (daha doğrusu ağaçtan haçlar) ile Master of Puppets albümünün kapağının ne kadar birbiri ile uyuştuğu gözümün önüne geldi.
Metallica - Master of Puppets/ Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
Master of Puppets gümbür gümbür giderken sonuna doğru Ulrich söyle bir dağıldı ama ortalık hızla toplandı. Master of Puppets'ın tüm sözlerini bütün stat tarafından söylenmesi de ayrı bir güzeldi. Ardından Creeping Death başladı. Sonra da Sanitorium (Welcome Home diye bilenler varsa da o şarkının bence ikinci değil esas ismi Sanitorium'dur. Kusura bakmayın.) başladı ki benim için konserin bu anları konserin en iyi anlarıydı. Açık ara 1999'dan ve 2008'den daha iyi çalıyorlardı. Tüm stat Master of Puppets'da olduğu gibi bu iki şarkıyı da avaz avaz söyledi. Özellikle bu durum Sanitorium'a çok yakıştı. Ama oy verme hakkım olsaydı Creeping Death yerine kesinlikle Ride The Lightening'i tercih ederdim ki seçen ülkeler olmuş. Aşağıdaki fotoğraf aslında hem parçanın hem de benim ilk gençlik zamanlarımın atarlı ama içe kapanık dönemlerini güzel anlatıyor.
Metallica - Sanitorium / Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
Tabii ki bu rüya hali uzun sürmedi ve Memory Remains ve Unforgiven'ın gelmesi ile ben ülke topraklarına ve aile babası yaşlarıma dönerken stadı dolduran geniş bir kalabalık için konser devam ediyordu. Bu kısa mola sırasında sahnenin yanında "in stage" izleyen seyircilere uzaktan kıskançlıkla bakıp hafiften ağrımaya başlayan belimi dinlendirme şansım oldu. Bu iki parçanın arkasından da yeni albüm şarkısı olacak dedikleri Lords of Summer isimli bir parça çaldılar. Konser boyunca en iyi çaldıkları parça bu parçaydı ama parçanın izleyenleri harekete geçirdiğini söylemek zor. En azından yeni albümün de eski albümler gibi (ki Death Magnetic'de bu yönde değiştirmişlerdi müziklerini) sert ve hızlı olacağını anlamış olduk. Ancak, bir şey eksik parçada bu kesin. Bu gitar soloları mı, davul mu bilemedim ama bir şey eksik işte.
Ama konserin bundan sonra yine bana ait kısmı geldi. Önce And Justice For All geldi ki oy aldığına ve listeye girdiğine ene sevindiğim parça bu oldu. Bu albümden her durumda One zaten listeye girerdi ama Dyers Eve giremeyeceğine göre bundan alası Şam'da kayısı durumu ile karşı karşıyaydım. Aslında şarkının sözlerinde olduğu gibi adaletin katledildiği, tecavüz edildiği bir ülkede bu şarkının listeye girmesi anormal değil ama ne bileyim. Ama bu şarkıda da ortaya çıktı ki Kirk Hammet hızını kaybetmeye başlamış ve Hetfield solo konusunda daha yetkin hale gelmiş. Sonuçta canlı olarak And Justice For All'u sahibinden dinledik, kurcalamamak lazım ama kurcalamasam bile bunu söylemek gerek.
Metallica - And Justice For All / Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
Sonra da Sad But True geldi ki benim için de "Gerçekten üzgünüm ama evet doğru. O kısım geldi." sinyaliydi bu. Tam ben gazı almışken devam etselerdi iyiydi ama kısmet değilmiş. Neyse ki bu işkence çok uzun sürmedi ve Fade To Black başladı. Ancak şarkının ortasında şöyle bir dağılmayaydılar iyiydi. Fade To Black çalarken niye 99'da sinirlendiğimi ve daha sonra niye anca bedava biletle kandırılıp konserlerine gittiğimi hatırlar gibi oldum. Neyse ki artık o kadar idealist değilim ki olanla yetinmeyi bildim.
Metallica - Fade To Black/ Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
Fade To Black'den sonra da Orion ve One arka arkaya girdi ki işte o zaman gerçekten her şey o makus 1990'lar öncesine dönüyordu sanki. Bir kere Robert Trujillo konser boyunca çok iyiydi. Fade To Black ve Orion çalarken sahnenin heme sol üstünde gözüken dolunayı görünce Cliff'in de buralara uğradığını düşünmek istedim. Hetfield'in Orion sonunda Cliff Burton'a selam göndermesi de güzeldi ama burada Cliff Burton'a en güzel, en anlamlı selamı aslında Orion'u bu kadar güzel çalarak Trujillo vermiş oldu.
Metallica - Orion/ Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
Orion sonrasında zaten listede olduğundan emin olduğum One geldi ama maalesef parçanın ruhuna hiç uymayan garip bir lazer şovu ile geldi. One, hem antimilitarist hem de duyabileceğin en klostorofobik şarkılardan biri. Bunun için yanar dönerli lazere niye ihtiyaç duyulur ki? Kaldı ki arkada geçen görseller şarkıyla bir bütünlük sağlamışken bir şarkının doğası bu kadar mı bozulur. "Darkness Imprisonning Me, All That I See, Absolute Horror, I Cannot Live, I Cannot Die, Trapped Myself, Body My Holding Cell" diye sözü olan parçaya lazerli, dumanlı şov yapılır mı? Yapılırsa neden yapılır?
Metallica - One/ Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
One'dan sonrasının zaten benim için SMS ile seçilmiş olan Battery'i beklemek olarak geçeceği For Whom The Bell Tolls sonrasında gelen Wherever I May Roam oldu. Daha Enter Sandman gelmediğine göre bundan sonrası böyle gidecekti bir süre. Nitekim öyle oldu. Whereever I May Roam'ın arkasından Nothing Else Matters ile milletin cep telefonlarının ışıklarını yakıp sallamasını seyretmek de ilginç bir deneyimdi sonuçta.
Grup Enter Sandman'in ardından sahneden ayrıldı ve BİS için geri geldi. İlk önce Turn The Page geldi ki bu da Türkiye'ye özel listeye girmesi adına güzel bir şey. Ama bu girmişse When A Blindman Cries cover'ıda zorlar mıydı acaba? Açıkcası, Metallica'nın bu cover'ı da yapılan en ilginç Deep Purple coverlarından biridir sonuçta. Turn The Page'den sonra da SMS ile seçilen Battery'i çaldılar. Hetfield nedense Whiskey In The Jar'ın çok reklamını yaptı (ki diğer seçenek Fuel'dense onu tercih ederdim) ama sonuçta en azından eskilerden bir şarkının seçilmesi iyi oldu.
Metallica - Battery/ Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
Son parça olarak da Seek and Destroy geldi. Bu sefer de ortalığa saçılan koca plaj toplarını anlayamadım açıkçası. Bir şarkı düşünün kavga edeceği adama "Bugün senin hayatının son günü, Hoşçakal de dünyana. Hep sen aldın, Şimdi vereceksin" diye sözleri var ve kafanızda dev plaj topları. Hadi siyah balonları anladık diyelim de o plaj topları neyin nesiydi hiç anlam veremedim. Ana akım şovu yapıp kökeniniz yeraltı olunca böyle kel başa şimşir tarak durumunuz olur tabii. Yapacak bir şey yok.
Metallica - Seek and Destroy/ Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
Konserin geneline gelince. Benim gibi yaşlılar için olan parçalar ile yine benim "kara" dediğim o dönemlerini sevenlerini dengeleyen bir liste olması nedeniyle herkes konserden bir şeyler buldu. Robert Trujillo bence grubun aradığı kanmış. Hem enerjisi çok yüksek hem de iyi çalıyor. Orion'u bence tam hakkıyla ve gayet de içinden gelerek çaldı. James Hetfield ise ya şan dersi almış ya da sesini kullanmayı öğrenmiş. Daha önce seyrettiğim her iki konserlerinde de grubun en zayıf halkasıydı. Kaç parçayı seyirciye söyletip yırttı. Bu sefer gerçek bir grup lideri gibi sahnedeydi. Hem enerjisi çok yüksekti, hem de sesini kaybetmeden ve seyirciye dayanmadan konseri bitirmeyi bildi. Hem de bu sefer şarkı söylemeye çok teşne bir seyirci önündeydi. Solo atma konusunda da neredeyse Kirk Hammet'i yakalamış. Kirk Hammet ise sanırım bir gece önce Reina'da filan fazla takılmış ki ne eski hızı var ne de eski attığı soloları atabiliyor. O sololara benzer ve sırıtmayan şeyler yapıyor ama bundan 15 sene öncenin parlak gitar kahramanı için bu durum hiç kabullenilebilecek bir şey değil. Ulrich ise bence diğer seyrettiğim konserlerine göre daha iyi çaldı ama And Justice For All, Fade To Black ve One'da ya bazı toplara hiç girmeyip parçaların enerjisini düşürdü ya da ayağına aldığı topu kötü kullandı ve bu durumlarda hep Trujillo ve Hetfield'in desteğiyle durumu idare etti.
Hetfield ve Hammet bir sürü güzel gitarı değiştirip durdu konser boyunca. Favorilerim Hetfield'in Gibson Les Paul kasalı beyaz ESP'si, Hammet'in Gibson Flying V kasalı Jackson'u, yine Hammet'in beyaz ve üstü yazılı Jackson'uydu. Hammet'in beyaz gitarında yakın çekimler olmasa neredeyse manyetikleri görmeniz mümkün değildi. O yüzden nedense çok hoşuma gitti.
Bu arada konser sırasında çekimleri yapıp ekranlara yansıtan ekip harika işler çıkardı. Bir an kendini yeni bir Metallica klibinde seyirci rolü oynuyorsun gibi hissettirdiler. Ben yıllar önce Rolling Stones'un Ali Sami Yen'de verdiği konserde benzer bir leyi hissetmiştim. Arkada verilen videolar, üzerine bindirilen canlı görüntüler, grubun canlı çalma görüntüleri vs. çok başarılıydı. Konseri uzun bir klip gibi seyretmek mümkündü açıkçası.
Sonuçta müzisyenlik ve virtüözlük ile ilgili beklentilerinizi düşürdüğünüzde ve biraz da nostalji aradığınızda Metallica konserleri iyi gelebilecek bir ilaç. Ancak, bir daha gelirlerse ve biletleri bu fiyata olursa ancak çocuğum ilerde isterse onu götürmek için giderim. Tek başıma bir daha görmek ister miyim pek emin değilim. Adet üzere not vermem gerekirse 6,5 alır bu konser benden. Ama yaptıkları müzik ve müzisyenlikleri ya da isimlerinden değil çok iyi kurgulanmış bir görsellik (lazerler ve toplar hariç) ve And Justice For All, Sanitorium, Fade To Black ve Orion'u çaldıkları için.
Metallica ile ilişkim ise 1991'deki Bob Rock ile çalışmaya başlayıp o Metallica isimli kara kapaklı albümü çıkardığında oldukça bozuldu. Metallica trash metalde yeni bir kapı açarken o kapıyı ben hiç bir zaman sevemedim. Şarkılarında azalan sertlik, sözlerindeki yumuşama grubu geniş kitlelere ulaştırırken doğduğu yer altını terk etmiş ve benim gibi yer altından gelen bu saf sertliği sevenlerden uzaklaştı. Metallica albümünden sonra hiç bir Metallica albümünü almadım ama yaygın kitlelere ulaştıkları için genelde zaman içinde o albümdeki neredeyse tüm parçaları bilir hale geldim zaten. O yüzden Türkiye'ye ilk kez geldiklerinde (1993'dü sanırım) bir de canlı olarak bu şarkıları dinlememek için o konserlerine gitmedim. Karşımda başka model bir Bon Jovi görmek istemiyordum çünkü.
Bu inadımı 1999'da geldiklerinde kırdım. Kafamda 2.kez geliyorlar bir daha gelmezler diye bir düşünce olduğundan ve tur garaj günlerine geri dönüş turu diye duyurulduğundan eskileri bol bol dinlerim diye bu kez gittim konsere. Açıkçası, benim için büyük bir hayal kırıklığıydı bu konser. Berbat vokaller, atılamayan sololar, gruptan ayrı çalan bir davul, kısaca 4 benzemezden oluşan birbiriyle uyumsuz bir grup vardı karşımda. Metallica ile olan ve belki canlanır dediğim ilişkimiz tamamen bitmiş oldu bu konserle (çok da umurlarındaydı tabii o ayrı).
2008'de geldiklerinde ise arkadaş hatırına ve bedava biletle ikna edilerek gittiğim konserde çok daha iyi bir setlist ve grupla karşılaşmış ve yeniden Metallica dinler hale geldim. Tabii ki, And Justice For All ve öncesini. daha sonra Sonisphere'i kaçırdım ama bu sefer setlist'in her ülkede dinleyici tarafından belirlenecek olması gibi zor bir işin altına girmiş olmaları (sonuçta en azından 2-3 parçayı her ülke için hazırlamak zorunda olmaları ilgimi çekti) ve Death Magnetic'de gördüğüm öze dönüş halleri nedeniyle bu konseri seyretmek istiyordum. Hem Metallica'nın artık geçmişteki yeraltından listelere giren, prensip olarak hiç video klip çekmeyen, asi grup olmadığını kabullenmiştim. Metallica bir trend yaratıcısı olmuş ve bu işten de çok para kazanan bir endüstri ikonu haline gelmişti. O yüzden o ilk dinlediğim aykırı ve kızgın adamları görmeyeceğimi biliyordum. Benim gibi aile babası olmuş, şov işinden iyi para kazanan ve alternatif şeyler arayan ama çok da fazla alternatif şeylere bulaşmaktan çekinen bir kitlenin (yani içine girmeyip yanından seyirci olma meraklısı bir güruhun) ikonu olmaktan hoşnut bir grup adamı dinlemeye gideceğimi biliyordum. Zor bela bulunan bilet sonrası Pazar günü İTÜ Ayazağa kampüsü yolunu tuttum.
Genelde stat konserlerinde konser alanına girmek, park yeri gibi konular sorun olur. İTÜ bu konuda gayet güzel bir yer. Hani araçla kampüsten çıkma işi zor olmasa ve şu malum alkol yasaklarına bir çözüm bulabilseler harika bir konser alanı diyebilirim. Konser alanına girer girmez Pentagram sahnede ön grup olarak çalmaya başladı. Malum Pentagram Metallica, Megadeth, Slayer ve Anhtrax'ın yaktığı trash metal dalgasının bu ülkedeki hem ilk hem de en uzun soluklu temsilcisi. Bu nedenle, bir şekilde Türkiye'nin Metallica'sı denebilir. Ben severim Pentagram'ı. Yakın zamanda YavuzFest'de dinlemiş ve beğenmiştim performanslarını. Özellikle gitaristleri Metin Türkcan benim için bu ülkeden son zamanlarda yetişen en iyi 2-3 gitaristten biridir. Metallica öncesi bir çok teknik aksaklık, geri vokallerin hiç duyulmaması gibi sorunlara rağmen kalabalığı ateşlemeyi becerdi. Beni en çok hazırladıkları setlist sevindirdi. Önce tamamen ingilizce parçaları ile başladılar ve Trail Blazer dönemine kadar uzanan (Brain On The Wall'ı çaldılar mesela o dönemden, düşün ta 1992'den), Anatolia, Unspoken ve MMXII'den güzel bir seçki sundular. Tam Metallica öncesi "Herhalde Türkçe parça çalmayacaklar ön grup olduklarından." derken Geçmişin Yükü, Şeytan Bunun Neresinde ve tabii ki Bir'i de çaldılar. Kısaca 11 parçalık ve gayet başarılı ve enerjik bir performansla herkes güzel ısındı. Özellikle eski parçalarda vokalist Gökalp Ergen'in performansı çok değişik ve güzel geldi bana. Daha gırtlaktan ve derin sesi ile eski parçaları farklı hale getirmeyi başardı.
Konseri beklerken yine beni hafiften uyuz eden SMS mevzusu başladı. Konseptte yer alan ve konser alanındakilerin SMS ile oylayarak belirlediği bir şarkı seçimi vardı. Her 10-15 dk.da bir hazırlanan videolardan grup SMS isteyip durdu bu yüzden. Tabii ücreti mukabilinde. Türkiye gibi bir ülkede 150 TL'ye bilet satmışsın, koca stadı doldurmuşsun, üstüne bir de SMS'den para kazan. Yoktan var edilen bir dünya turnesinde güzel numara. Keşke, en azından SMS'den toplanan paralar Soma vb. bir yardım kampanyasına aktarılsaydı. Malum ülkede zaten kafa boşaltmaya, sevdiğin bir şeyi yapmaya gitmek bile artık suçluluk duygusu uyandırırken orada toplanan "Metallica Family" ile Metallica güzel bir kıyak yapamaz mıydı? Hani videoların bir tanesini de sevdim üstelik. Video da basçı Robert Trujillo'nun Dyers Eve'i istemesi ne güzeldi öyle. Bilet alanların sadece 10'da birinin oy verdiği bir seçkide (ki herkes verse de olmazdı ya) Dyers Eve'in olmayacağını bilecek kadar gerçek hayatta yaşayabiliyorum artık. Zaten, sihri bozulmasın diye en çok oy alanlara filan da bakmamıştım konserden önce. Kitlenin ne sürprizler hazırladığını merak etmekteydim zira.
21:30'u biraz geçerken önce Enrico Morricone'nin İyi, Kötü ve Çirkin filminden bir sahneyle eşliğinde Ecstacy of Gold çalan video dönmeye başladı. Bir ay önce ölen Eli Wallash'ın canlandırdığı Çirkin mezarlıkta altınları ararken kamera mezarlığı geniş çekim olarak aldı ve Metallica Master of Puppets ile sahneye daldı. Kimin aklına geldi bilmem ama ben kendimce Eli Wallash'ı andım içimden o anda. Şarkı başlar başlamaz videodaki mezarlık sahnesindeki mezar taşları (daha doğrusu ağaçtan haçlar) ile Master of Puppets albümünün kapağının ne kadar birbiri ile uyuştuğu gözümün önüne geldi.
Master of Puppets gümbür gümbür giderken sonuna doğru Ulrich söyle bir dağıldı ama ortalık hızla toplandı. Master of Puppets'ın tüm sözlerini bütün stat tarafından söylenmesi de ayrı bir güzeldi. Ardından Creeping Death başladı. Sonra da Sanitorium (Welcome Home diye bilenler varsa da o şarkının bence ikinci değil esas ismi Sanitorium'dur. Kusura bakmayın.) başladı ki benim için konserin bu anları konserin en iyi anlarıydı. Açık ara 1999'dan ve 2008'den daha iyi çalıyorlardı. Tüm stat Master of Puppets'da olduğu gibi bu iki şarkıyı da avaz avaz söyledi. Özellikle bu durum Sanitorium'a çok yakıştı. Ama oy verme hakkım olsaydı Creeping Death yerine kesinlikle Ride The Lightening'i tercih ederdim ki seçen ülkeler olmuş. Aşağıdaki fotoğraf aslında hem parçanın hem de benim ilk gençlik zamanlarımın atarlı ama içe kapanık dönemlerini güzel anlatıyor.
Metallica - Sanitorium / Metallica by Request, 13.07.2014 - İTÜ Stadyumu
Tabii ki bu rüya hali uzun sürmedi ve Memory Remains ve Unforgiven'ın gelmesi ile ben ülke topraklarına ve aile babası yaşlarıma dönerken stadı dolduran geniş bir kalabalık için konser devam ediyordu. Bu kısa mola sırasında sahnenin yanında "in stage" izleyen seyircilere uzaktan kıskançlıkla bakıp hafiften ağrımaya başlayan belimi dinlendirme şansım oldu. Bu iki parçanın arkasından da yeni albüm şarkısı olacak dedikleri Lords of Summer isimli bir parça çaldılar. Konser boyunca en iyi çaldıkları parça bu parçaydı ama parçanın izleyenleri harekete geçirdiğini söylemek zor. En azından yeni albümün de eski albümler gibi (ki Death Magnetic'de bu yönde değiştirmişlerdi müziklerini) sert ve hızlı olacağını anlamış olduk. Ancak, bir şey eksik parçada bu kesin. Bu gitar soloları mı, davul mu bilemedim ama bir şey eksik işte.
Ama konserin bundan sonra yine bana ait kısmı geldi. Önce And Justice For All geldi ki oy aldığına ve listeye girdiğine ene sevindiğim parça bu oldu. Bu albümden her durumda One zaten listeye girerdi ama Dyers Eve giremeyeceğine göre bundan alası Şam'da kayısı durumu ile karşı karşıyaydım. Aslında şarkının sözlerinde olduğu gibi adaletin katledildiği, tecavüz edildiği bir ülkede bu şarkının listeye girmesi anormal değil ama ne bileyim. Ama bu şarkıda da ortaya çıktı ki Kirk Hammet hızını kaybetmeye başlamış ve Hetfield solo konusunda daha yetkin hale gelmiş. Sonuçta canlı olarak And Justice For All'u sahibinden dinledik, kurcalamamak lazım ama kurcalamasam bile bunu söylemek gerek.
Sonra da Sad But True geldi ki benim için de "Gerçekten üzgünüm ama evet doğru. O kısım geldi." sinyaliydi bu. Tam ben gazı almışken devam etselerdi iyiydi ama kısmet değilmiş. Neyse ki bu işkence çok uzun sürmedi ve Fade To Black başladı. Ancak şarkının ortasında şöyle bir dağılmayaydılar iyiydi. Fade To Black çalarken niye 99'da sinirlendiğimi ve daha sonra niye anca bedava biletle kandırılıp konserlerine gittiğimi hatırlar gibi oldum. Neyse ki artık o kadar idealist değilim ki olanla yetinmeyi bildim.
Fade To Black'den sonra da Orion ve One arka arkaya girdi ki işte o zaman gerçekten her şey o makus 1990'lar öncesine dönüyordu sanki. Bir kere Robert Trujillo konser boyunca çok iyiydi. Fade To Black ve Orion çalarken sahnenin heme sol üstünde gözüken dolunayı görünce Cliff'in de buralara uğradığını düşünmek istedim. Hetfield'in Orion sonunda Cliff Burton'a selam göndermesi de güzeldi ama burada Cliff Burton'a en güzel, en anlamlı selamı aslında Orion'u bu kadar güzel çalarak Trujillo vermiş oldu.
Orion sonrasında zaten listede olduğundan emin olduğum One geldi ama maalesef parçanın ruhuna hiç uymayan garip bir lazer şovu ile geldi. One, hem antimilitarist hem de duyabileceğin en klostorofobik şarkılardan biri. Bunun için yanar dönerli lazere niye ihtiyaç duyulur ki? Kaldı ki arkada geçen görseller şarkıyla bir bütünlük sağlamışken bir şarkının doğası bu kadar mı bozulur. "Darkness Imprisonning Me, All That I See, Absolute Horror, I Cannot Live, I Cannot Die, Trapped Myself, Body My Holding Cell" diye sözü olan parçaya lazerli, dumanlı şov yapılır mı? Yapılırsa neden yapılır?
One'dan sonrasının zaten benim için SMS ile seçilmiş olan Battery'i beklemek olarak geçeceği For Whom The Bell Tolls sonrasında gelen Wherever I May Roam oldu. Daha Enter Sandman gelmediğine göre bundan sonrası böyle gidecekti bir süre. Nitekim öyle oldu. Whereever I May Roam'ın arkasından Nothing Else Matters ile milletin cep telefonlarının ışıklarını yakıp sallamasını seyretmek de ilginç bir deneyimdi sonuçta.
Grup Enter Sandman'in ardından sahneden ayrıldı ve BİS için geri geldi. İlk önce Turn The Page geldi ki bu da Türkiye'ye özel listeye girmesi adına güzel bir şey. Ama bu girmişse When A Blindman Cries cover'ıda zorlar mıydı acaba? Açıkcası, Metallica'nın bu cover'ı da yapılan en ilginç Deep Purple coverlarından biridir sonuçta. Turn The Page'den sonra da SMS ile seçilen Battery'i çaldılar. Hetfield nedense Whiskey In The Jar'ın çok reklamını yaptı (ki diğer seçenek Fuel'dense onu tercih ederdim) ama sonuçta en azından eskilerden bir şarkının seçilmesi iyi oldu.
Son parça olarak da Seek and Destroy geldi. Bu sefer de ortalığa saçılan koca plaj toplarını anlayamadım açıkçası. Bir şarkı düşünün kavga edeceği adama "Bugün senin hayatının son günü, Hoşçakal de dünyana. Hep sen aldın, Şimdi vereceksin" diye sözleri var ve kafanızda dev plaj topları. Hadi siyah balonları anladık diyelim de o plaj topları neyin nesiydi hiç anlam veremedim. Ana akım şovu yapıp kökeniniz yeraltı olunca böyle kel başa şimşir tarak durumunuz olur tabii. Yapacak bir şey yok.
Konserin geneline gelince. Benim gibi yaşlılar için olan parçalar ile yine benim "kara" dediğim o dönemlerini sevenlerini dengeleyen bir liste olması nedeniyle herkes konserden bir şeyler buldu. Robert Trujillo bence grubun aradığı kanmış. Hem enerjisi çok yüksek hem de iyi çalıyor. Orion'u bence tam hakkıyla ve gayet de içinden gelerek çaldı. James Hetfield ise ya şan dersi almış ya da sesini kullanmayı öğrenmiş. Daha önce seyrettiğim her iki konserlerinde de grubun en zayıf halkasıydı. Kaç parçayı seyirciye söyletip yırttı. Bu sefer gerçek bir grup lideri gibi sahnedeydi. Hem enerjisi çok yüksekti, hem de sesini kaybetmeden ve seyirciye dayanmadan konseri bitirmeyi bildi. Hem de bu sefer şarkı söylemeye çok teşne bir seyirci önündeydi. Solo atma konusunda da neredeyse Kirk Hammet'i yakalamış. Kirk Hammet ise sanırım bir gece önce Reina'da filan fazla takılmış ki ne eski hızı var ne de eski attığı soloları atabiliyor. O sololara benzer ve sırıtmayan şeyler yapıyor ama bundan 15 sene öncenin parlak gitar kahramanı için bu durum hiç kabullenilebilecek bir şey değil. Ulrich ise bence diğer seyrettiğim konserlerine göre daha iyi çaldı ama And Justice For All, Fade To Black ve One'da ya bazı toplara hiç girmeyip parçaların enerjisini düşürdü ya da ayağına aldığı topu kötü kullandı ve bu durumlarda hep Trujillo ve Hetfield'in desteğiyle durumu idare etti.
Hetfield ve Hammet bir sürü güzel gitarı değiştirip durdu konser boyunca. Favorilerim Hetfield'in Gibson Les Paul kasalı beyaz ESP'si, Hammet'in Gibson Flying V kasalı Jackson'u, yine Hammet'in beyaz ve üstü yazılı Jackson'uydu. Hammet'in beyaz gitarında yakın çekimler olmasa neredeyse manyetikleri görmeniz mümkün değildi. O yüzden nedense çok hoşuma gitti.
Bu arada konser sırasında çekimleri yapıp ekranlara yansıtan ekip harika işler çıkardı. Bir an kendini yeni bir Metallica klibinde seyirci rolü oynuyorsun gibi hissettirdiler. Ben yıllar önce Rolling Stones'un Ali Sami Yen'de verdiği konserde benzer bir leyi hissetmiştim. Arkada verilen videolar, üzerine bindirilen canlı görüntüler, grubun canlı çalma görüntüleri vs. çok başarılıydı. Konseri uzun bir klip gibi seyretmek mümkündü açıkçası.
Sonuçta müzisyenlik ve virtüözlük ile ilgili beklentilerinizi düşürdüğünüzde ve biraz da nostalji aradığınızda Metallica konserleri iyi gelebilecek bir ilaç. Ancak, bir daha gelirlerse ve biletleri bu fiyata olursa ancak çocuğum ilerde isterse onu götürmek için giderim. Tek başıma bir daha görmek ister miyim pek emin değilim. Adet üzere not vermem gerekirse 6,5 alır bu konser benden. Ama yaptıkları müzik ve müzisyenlikleri ya da isimlerinden değil çok iyi kurgulanmış bir görsellik (lazerler ve toplar hariç) ve And Justice For All, Sanitorium, Fade To Black ve Orion'u çaldıkları için.
Yorumlar
Yorum Gönder