Bay Yavaş El "Ben Daha Ölmedim" Derken

Müzik tarihinin 1960'lardan bugüne kadar içinde olan kaç kişi kaldı? Lemmy, Paul Kartner, David Bowie öldü. Pink Floyd son albümünü çıkardı ve Pink Floyd olarak ömrünü tamamladı. Paul McCartney, Dylan, Rolling Stones'dan Keith Richards ve Mick Jagger, Jeff Beck dışında o prehistorik dönemlerden bugüne kalan pek kimse kalmadı. Eh bir de o dönemi dönüştüren Deep Purple, Black Sabbath, Zeppelin'den Page ve Plant gibi gruplar ve şahsiyetler var. Müzik artık o zamanlardaki gibi yapılmıyor. O zamanlarda yapılan müziğin de eskisi gibi alıcısı yok zaten.

Yine de bu eski tüfekler yeni bir şeyler yaptıklarında ortaya etkileyici şeyler çıkıyor. 2015 sonbaharında Keith Richards çok güzel bir albüm patlatmıştı. Dylan'da bu hafta yeni albümünü çıkardı. Bu eski topraklardan bir diğeri de yine Dylan gibi 20 Mayıs'da son albümünü çıkarttı. Kim mi?  Eric "Mr. Slowhand" Clapton.

(Albüm kapağını yapan da meşhur İngiliz ressam Sir Peter Blake)

Evet, Clapton 20 Mayıs itibarıyla yeni bir albüm imza attı sonunda. Albümün ismi "I Still Do", "Hala Yapıyorum". Yani herkese "Biz dağa ölmedik, oğlum. Bir çekilin kenara bakayım." diyor. Peki niye böyle bir şey demeye ihtiyaç duymuş Clapton? Çünkü, 2010'daki Clapton albümündeki tek bir şarkıyı saymazsak neredeyse 2005'deki Back Home albümünden beri yeni bestesi kaydetmemiş Clapton. Neyse ki bu albümde sonunda en azından 2 şarkısı var. Ancak, sanırım asıl vurgulamak istediği şey bestelerinden çok hala iyi çaldığı. Bu son cümleyi okuyunca yine çok acayip Clapton soloları olan blues/rock bir albüm sanmayın. Clapton son 10-15 yıldır yaptığı gibi yeteneklerini yine blues'un koylarında ince ince gösteriyor. Bunu da albümün açılış şarkısından albümün sonuna kadar yapıyor zaten.

"I Still Do" albümünde bugüne kadar Eric Clapton dendiğinde aklınıza gelebilecek tüm Clapton'lardan bir parça var. 60'ların sonunda ve 70'lerin başındaki (ki daha sonra Crossroads dönemi ile 2000'lerdeki) blues Clapton, 80'lerdeki pop-rock Clapton, 90'ların başındaki "unplugged" Clapton, Tulsa blues ve JJ Cale ile yoğrulmuş "temiz" (Clapton'un yaşamını bilenler bu "temiz"in ne olduğunu anlamıştır herhalde) ama serseri Clapton, 2000'lerin ortasındaki soft Clapton hepsi bu albümde şarkı şarkı karşınıza çıkıyor. O yüzden, albümü daha ilk dinlediğinizde bile hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Bütün şarkılar size tanıdık geliyor ama aynı zamanda o şarkıyı ilk kez dinlediğinizi biliyorsunuz.

Albümde 12 parça var. Sadece ikisi Clapton'a ait. 2 parça JJ Cale'in, 1 parça Dylan'ın diğerleri ise blues ve 30-40'lı yılların şarkıları. Clapton, albümde çok sağlam bir müzisyen kadrosuyla birlikte kaydetmiş albümü. Ekibin neredeyse hepsiyle özellikle 80'lerde çıkardığı albümlerde çalışmış. Tanıdığı, bildiği müzisyenlerle kotarmış bu işi ve bence bu müzisyenleri albüme katkısı çok büyük olmuş. Davulları benim en beğendiğim Clapton albümlerinden olan August'da da davulları çalan Henry Spinelli çalmış. Bas gitarda yine Clapton'un bugüne kadar en çok satan albümü olan Pilgrim'deki bas gitarcısı Dave Bronze var. Gitarlarda da tek başına değil. Yanına iki veteran gitarcı almış. Biri, Roger Waters'ın kadim gitarcılarından Andy Fairweather Low ve Pilgrim döneminden beri Clapton'un neredeyse tüm albümlerinde olan Simon Climie var. Andy Fairweather Low önemli adam. Meşhur Berlin Duvarı yıkılırken verilen The Wall konserinde Waters'in gitaristi. Pros and Cons döneminden itibaren 2000'lerin sonuna kadar da Waters'in tüm albüm ve konserlerinde gitarları o çalmış. Albümde 3 klavyeci var. Bir Paul Carrack. Bu abimizin Eagles'dan Mike & the Mechanics'e kadar beste vermediği adam yok. Bu albümdeki Hammond'ları o çalmış. Carrack dışında Clapton'la da çalışmış olan JJ Cale'in de piyanisti Walt Richmond ve The Who'dan Joe Cooker'a, Brian Ferry'den B.B. King'e, hatta hem David Gilmore hem Roger Waters ile birlikte çalışmış olan Chris Stainton da albümde klavyelilerde çalmışlar.

Ancak, albümde ismi kendinden menkul bir başka müzisyen daha var ki daha albüm çıkmadan aylar öncesinde müzik dergilerinde büyük sansasyon yarattı. Bu kişinin ismi Angelo Mysterioso. Albümde tek bir şarkıda akustik gitar çalıp vokal yapmış. Kim bu Angelo Mysterioso? Ya da ne? Angelo Mysterioso, 1960'ların sonu ve 70'lerde George Harrison'un kullandığı bir takma isim. George Harrison, 60'lar ve 70'lerde kayıtlarına katılmak istediği ama plak şirketleri ve dağıtımcılar ile yapılan kontratlar nedeniyle katılması hukuken sorunlu olacak işlere katılabilmek için bu ismi kullanırmış. Albümün çıkacağına dair haberler sırasında bu bilgi de gazeteciler tarafından öğrenilince ortalık karışmış. 2 ay boyunca her yerde "Clapton'un son albümünde George Harrison'da olacak" diye yazıldı durdu. Ben bunların bir iki tanesine denk gelsem de "Ölmüş adam  ne kaydedecekmiş ki... Eski kayıtsa anma albümünde koysaydı..." ilan deyip hem umursamadım hem de Clapton'a inceden sinirlendim. Clapton bu mevzuyu albümün çıktığı gün önce kendi Facebook sayfasında yalanladı ama belli ki plak şirketi bunu bir PR çalışması olarak sevdi ki bu açıklama Clapton'un Facebook sayfasından ertesi gün silindi. Şimdi ise Angelo Mysterioso kim belli değil ancak çoğunluğun bu mevzuda mutabık olduğu son durum Angelo Mysterioso'nun George Harrison'un oğlu Dhani Harrison olduğu. Şarkıyı dinlemiş biri olarak eğer o vokali George Harrison yapmış olsaydı kesin anlardım. Harrison'un oğlunun albümde yer alması ve onun Harrison'un takma ismiyle albüme yazılmasını Clapton'un kadim dostu (ve eski eşinin bir önceki kocası) olan Harrison'u albümde bu şekilde anmak istemesine bağlıyorum ben. Plak şirketi de bu işi güzel bir PR aracı olarak kullanmış belli ki.

Albüm şahane bir blues şarkı ile açılıyor; "Alabama Woman Blues". Şarkının orjinali Leroy Carr'a ait. Clapton şarkıyı almış, esnetmiş, slide gitarlar ve düşük tempo davullar, akordiyon ile genişletmiş. Ancak, arkada harika bir piyano ve arada ellerini göğe açıp yakarır gibi çalan bir Hammond var ki akıllara zarar. Elimde booklet olmadığından (evet maalesef Spotify) o dehşet piyanonun Chris Stainton tarafından çalındığını sanıyorum. Albümü alınca bakacağız artık. Şarkı albümün en başında size çengeli atıyor. Orjinali piyano üzerine kurulu bir blues şarkısı olsa da bu versiyonda gitarlar ve piyano öyle bir denge kuruyor ki "Ama Clapton yeni bir şey yapmamış ki... E, bu yeni değil ama... Zaten yapılmışı var..." filan diyemiyorsunuz. Biraz bir önceki Old Socks albümünün bu albüme uzantısı gibi şarkı ama gerçekten dinlerken bunların hiçbirini düşünmüyorsunuz. Ancak, bir kaç kez dinledikten sonra aklınıza geliyor bunlar.

Albümün ikinci şarkısı ise benim de meftunu olduğum JJ Cale'in bir şarkısı; "Can't Let You Do It". Şarkı daha başlar başlamaz hiç bir yere bakmadan bu JJ Cale şarkısı diyorsun zaten. Şarkıyı herhangi bir JJ albümüne koy kesinlikle farkı anlaman imkansız. Saat gibi işliyor şarkı. Gel gelelim bu şarkı daha önce hiç bir JJ Cale albümünde yok. Yani, bu şarkı bir cover ancak JJ Cale'den daha önce dinlemediğimiz bir şarkı bu. Nasıl mı bu kadar emin konuşuyorum. Bilinen tüm JJ Cale albümleri ben de var ve böyle bir şarkı yok. Bu yüzden ben dinlerken ayrı bir keyif aldım. JJ Cale sevmeyen büyük ihtimalle dinler ve geçer. İlk dinlediğimde JJ Cale'in Troubadour'da Let Me Do It to You şarkısı sandım ama değil. Hemen atlamayın yani.

Albüm klasik blues, Tulsa blues derken birden 90'lar Clapton'una bağlanıyor; "I Will Be There". Şarkı bir Clapton şarkısı değil ancak Pilgrim albümünden çıkmış gibi duran şarkılardan biri. Bu şarkının asıl mevzusu şarkının kendisi değil. Bu şarkı, ortalığı karıştıran Angelo Mysterioso'nun vokal yaptığı ve gitar çaldığı şarkı. Açıkçası, şarkı tam bir easy listening şarkısı. Hani arada dinlersin iyi gelir ama aramazsın. Tam öyle. Biraz tavşan boku gibi yani, ne kokmuş ne bulaşmış. (Kusura bakma Eric ama öyle ne yapayım.)

Albüm Pilgrim zamanlarına bağlandıktan sonra bu havada devam ediyor biraz. "I Will Be There"den sonra "Spiral" isimli şarkı geliyor. Şarkı Clapton ile birlikte albümde Clapton ile birlikte gitarlara destek atan Fairweather ve Simon Climie'nin ortak bestesi. Bu şarkıdaki gitarların tonları, hatta bazı yerlerde sololar ve kalıplar bana Clapton'un Leather Weapon 3'e yaptığı şarkıları hatırlattı. Bu şarkıyı ben sevdim açıkçası. Arada yükselmesi, sonra düşüşü filan şarkıyı ayakta tutuyor. İyi bir gece slow şarkı listesine konup dinlenebilir. Clapton'un albüm için çektiği ilk klip de bu şarkıya zaten.

Bu şarkıdan sonra da yine 90'lar sonu Clapton tonlarına devam ediyor albüm; "Catch the Blue". Bu Clapton'un albümde tek başına bestelediği tek şarkı zaten. Şarkı buram buram 90'lar sonu Clapton koksa da belki arkadaki ritmi ve perküsyonlar, belki de aralarda sızan Hammond'dan mı bilmiyorum ama biraz "Swing Low Sweet Chariot" tadı da bıraktı kulağımda. Tam akşamüstü güneş batırma şarkısı. Şarkının sonunda Clapton'un attığı minik solodaki gitar tonu tam 70'lerde Stratocaster'ından aldığı tonlar. O yüzden şarkı eh işte olsa da sevdim ben.

Bu şarkıdan sonra tam "Bu albüm artık 90"lar pop-rock, easy listening tadında yürür artık." derken Clapton "Pardon, kardeşim ben biraz daha damardan blues yapacağım." diyor; hem de Delta blues sularına dalarak. "Cypress Groove" tam bir Delta blues parçası ve bir anda albümün en başındaki keyife geri dönüyor insan. Şarkıda arkadaki piyano harika, tempo tamam ama şarkı Clapton'a "Gel de soloyu patlat işte." diye pas verdikçe Clapton taze gelin gibi nazlanıp atmıyor o soloyu. O soloları patlatsa tadından yenmeyecek şarkı ama işte olmayınca fazla vakur kalıyor şarkı.

Delta blues'dan bir anda 92'deki Unplugged günlerine dönüyor Clapton "Little Man, You Have A Busy Day" ile. Sadece gitar ve bas gitar ile "Cypress Groove"un vakurluğunu alıyor üstünden insanın. 71 yaşımdayım ama gayet güzel şarkı da söylerim demek istiyor bu şarkıda.

Ancak, Clapton asıl gitar şovunu bu Robert Johnson şarkısında yapıyor; "Stones in My Passway". Öyle acayip sololar filan beklemeyin bu şarkıda ama burada Clapton tanrı modunda gitar çalıyor. Kulaklığı takın kulağınıza öyle dinleyin bu şarkıyı. Robert Johnson zaten garip bir adamdır ama Clapton şarkının altından kalkmakla kalmıyor her notaya dokuna dokuna büyütüyor. Öyle uzun sololar atmadan da nasıl gitara takla attırılır dersi veriyor. Albümde "Alabama Woman Blues" ile birlikte en sağlam gitarlar bu şarkıda.

Albümde Robert Johnson cover'ından sonra bu sefer bir Bob Dylan cover'ı alıyor sırayı; "I Dreamed I Saw St.Augustine". Dylan şarkıyı 1967'de bestelemiş ve John Wesley Harding albümünde kaydetmiş. Hani All Along the Watchtower'ın olduğu albümde. 70'lerdeki Clapton'u özleyenler albümde doğrudan bu şarkıyı açıp dinleyebilir. Buram buram 70'ler ve 80'ler başı Eric Clapton şarkısı. Slowhand albümüne koysan girer dedim şarkıyı dinlerken. İlk dinlediğinde dikkatini çekmeyen ama pek de öyle ha deyince atılacak gibi olmayan Picking sololar, yumuşacık bir gitar tonu, arkada akordiyon (sanırım armonika yerine) ile mis gibi şarkı.

Albümde bir de halk şarkısı var; "I'll Be Allright".  Ağır tempolu bir şarkı. Geri vokaller ve arada an an üstü üste binen gitarlar ile güzel gidiyor ama ben Dylan ile JJ Cale arasında albümün zaten çok yükselmeyen temposunu daha da düşürdüğü için sevemedim. Belki albümün en sonunda olsa (ya da LP'de ilk yüzün sonunda) daha iyi dinlenebilirdi.

Albümde sondan bir önce yine bir JJ Cale şarkısı var; "Somebody's Knockin'". Clapton'un albümde attığı en "yakışıklı" sololar işte bu şarkıda. Ritm, Hammond ve piyano "İşte bu bir JJ Cale şarkısı" diye inlerken bir anda Clapton boşluklarda JJ'e harika selam duruyor. "Cypress Groove"da atılan solo pasları geri çeviren Clapton burada tam da Tulsa usulü harika sololarla beziyor şarkıyı. Tamam ben JJ Cale'i ayrı severim ama bu şarkı olmuş. JJ'in 5 ya da #8 albümlerine koy kesinlikle sırıtmaz. Yine de Clapton şarkıyı kendi şarkısı yapmış. O yüzden albümde döne döne dinlediğim 4 şarkıdan biri bu. Hele şarkının sonunda attığı soloda imzasını çakmış Clapton.

Albümün sonunda ise yine bir 1930'lar Amerikan pop cover'ı var; "I'll Be Seeing You". Şarkı tam 1992'deki Unplugged havasında. Zaten şarkının bir çok yerinde aklım bu albüme gitti durdu. Sonunda açtım Unplugged'ı bir daha dinledim. Şarkının bazı yerlerinde insanın aklı doğrudan Nobody Knows You When You Down & Out ya da Running on Faith'e kayıyor. Gitarlar ya da besteden ziyade vokal partisyonları yüzünden sanırım. Gece yarısı uykusu kaçanlar için mum ışında dinleme şarkısı. İçinde güzel bir minik solo da var ama bence hem "I'll Be Allright" hen bu şarkı ne bileyim aynı albümde oturmamış gibi geldi bana.

Lafı çok uzattım biliyorum ama bu albümü beğendiğim için kafamdaki her mevzuyu yazayım istedim. Albümde Clapton'un 60'lardaki Yardbirds, Cream ve Blind Faith dönemleri dışındaki tüm dönemlerine selam duran şarkılar var. Evet, albümde yeni bir şey yok. Yok ama kaliteli ve iyi müzik var. Çok iyi müzisyenlik var. Evet, Clapton soloyla alıp yürümüyor ama çok ince işçilikler ve 2 tane şahane JJ Cale şarkısı, bir harika Robert Johnson cover'ı var. Korkunç uyumlu bir grup var. Her şey ne eksik ne fazla (tamam solo az ama diğer her şey işte). Clapton sesinden hiç bir şey kaybetmemiş. Mükemmel bir vokalist olmadı hiç bir zaman ama iyi şarkı söylerdi yine iyi söylüyor.

Zaten albümde efsane bir prodüktör ile çalışıyor yıllar sonra; Glyn Johnson ile. Adam the Who'dan Zeppelin'e, The Clash'dan Bob Dylan'a çalışmadığı adam yok. Eric Clapton'un Slowhand albümünün de yapımcısı zaten. O yüzden kayıtlar ve albüm işçiliği gerçekten harika. Dedim ya her şey kıvamında, dengeli ve olması gerektiği gibi. Daha ne olsun.

Yukarıda uzunca anlattım ama 5 şarkı benim favorim. Açılış şarkısı "Alabama Woman Blues", "Stones in My Passway", "Someboy's Knockin'", "Can't Let You Do It" ve "Spiral".

Bu albümü sırf Eric Clapton albümü diye almak isteyenlere derim ki bu İYİ BİR ALBÜM. Yeni bir şey yok albümde. Adam zaten 71 yaşında ve müzikte ne yapılacaksa zaten yapmış. Yenilik yapmak ve kendini ispat etmek gibi bir derdi yok. İyi bir şey yapmak ve geçmişte yaptığı işlere selam çakmak, bazı dostlarını da anmak istemiş. Ortaya da bu albüm çıkmış. Müzikte devrim yapmaya yeltenmiyor bu albümde. Biraz easy listening albümü gibi albüm. İyi müzik yapmak istemiş ve yapmış. Hepsi bu.

Sonuçta;

Bay Yavaş El Hala Bu İşi İyi Yapıyor Hanımlar ve Beyler... Bize saygı duymak düşer...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kraliçe'nin Ölümü

Hadi Bakalım Yeni Baştan... (Ocak 2023'ün İlk Haftasında Müzikte Olan Bitenler)

Gözyaşlarımızı Bitti Mi Sandın?