Rock Off'un Son Gününde Sert Çocukların Çığlıkları
Bu yaz benim için keyifli ve güzel geçiyor. Uzun zamandır bir çok nedenden takip edemediğim konserleri bu yıl çok daha sıkı takip edebilmek de keyfimi arttırıyor açıkçası. Bu yılın takviminde açıklanan ve gitmeyi planlayıp gidemediğim 3 konser oldu şu ana kadar. Dylan konserinin biletleri ne zaman çıktı, ne zaman satıldı ve bitti anlayamadım bile (hele o kısıtlı görüş komedisi ayrı bir mevzu), Tori Amos geldiğinde İstanbul'da değildim, Dream Theater'ı da iş güç yüzünden kaçırdım. Bunlara bir de Hugh Lorie'yi ekleyebilirim. O konser de tam tatile çıkış öncesine geldiğinden ve o günlerde bir oraya bir buraya gitmekten yorgun düştüğümden listemden düştü. Sanırım, sahnede Dr.House haline dönüşüp üzerimizde uçuk medikal çözümler denemesinden de mi korktum ne? Sonuçta bu yıl görülmesi gerekenler listemde olan Megadeth'e hele Metallica'yı gördükten sonra gitmemek olmazdı. Megadeth kontenjanından müziğinden ziyade vokalistini beğendiğim ve canlı performansını merak ettiğim HIM'de listemin yancısıydı ama maalesef tatsız bazı son dakika durumları nedeniyle HIM'i bir başka bahara ertelemek zorunda kaldım. Ama Megadeth'i görmemek artık kendime ayıp olacaktı. Hem etkinlik bir festival şeklinde organize edildiğinden bir çok grubu dinleme şansım vardı. Trash Metal ve türevlerini eskisi kadar yakından takip etmediğimden ve eskisi kadar sıklıkta dinlemediğimden bana iyi geleceği kesindi.
60'ların sonunda klasik Rock'dan Hard Rock ve Heavy Metal dönemine girerken bayrağı taşıyan ve gelecekteki Rock müziğini kökten etkileyen 3 grup vardır; Deep Purple, Led Zeppelin ve Black Sabbath. Aynı durum 80'lerin başında bu sefer Punk'un doğumu sırasında Sex Pistols, Clash ve Misfist için de söylenebilir (Evet, bu gruplar kadar önemli Punk gruplar var kabul ama bayraktar olan ve müzikal öncülükte bu grupların Punk içindeki bayraktarlığı yadsınamaz). Aynı dönemlerde Heavy Metal ve Punk kültürünün kesiştiği yerde doğan, hem müzik endüstrisine hem genel olarak sistemin kendisine sert müzik yaparak karşı gelen Trash Metal doğarken de yine yeni bir mahşerin 3 atlısı doğuyordu; Metallica, Megadeth ve Slayer (Ah, Anthrax, sen de ne güzel bir grubumuzsun aslında ama...). Daha sonra ortaya çıkacak olan Grunge akımında da aynı durum tekrarlanacak ve Nirvana, Pearl Jam ve Soundgarden'in bayraktarlığında Seattle ekolü 90'lara ve 2000'lere damga vuracaktı. Bu yüzden benim gibi 80'lerin başından beri bu tür müziği dinleyen, Trash Metal'in (ve türevlerinin) neredeyse doğuşuna tanıklık eden ve Sonisphere'i kaçıranlar için aynı yaz içinde Metallica ve Megadeth'i seyretmek 50-55 yaşlarında birisinin aynı yaz içinde Deep Purple ve Led Zeppelin'i seyretmesi gibi bir durum.
Konser alanına girdiğimde sahne hızla hazırlanıyordu ve kısa bir süre sonra Mekanik sahnede yerini aldı. Mekanik, çalışırken ve arabada sürekli Rock FM dinlediğim için kulağımın aşina olduğu bir grup. Yaptıkları müziği beğendiğimi söyleyebilirim. Ayrıca, yine Rock FM'de Barış Akpolat'ın programındaki samimiyetlerini de çok sevmiştim. İlk kez canlı olarak izleme şansım olacaktı. 5 parça çalarak toplamda yarım saat sahnede kaldılar. Seçilmiş Hiç ve Diktatör parçalarını ilk dönem Megadeth, Metallica ya da Testament parçalarına çok benzetmiştim ve hoşuma gitmişti. Sonuçta eski usul trash candır. Ancak, bir şekilde radyoda dinlediğim kayıtlar tadında gelmedi parçalar bana. Radyoda dinlerken özellikle baterilerdeki hızlı cross'ları hiç duyamadım. Bir şekilde parça içindeki pasaj geçişleri vs. tam oturmadı kulağımda. Bu nedenle, bir şeyler eksik geldi bana. Arkalarda duran bir çok insan da sahneye yaklaşıp ne olduğunu izlemeye gitmemesinin nedeni belki budur. Halbuki, sahnede çok iyi işler çıkardıkları anlar da oldu. Şarkı isimlerini ezbere bilmiyorum ama sanıyorum Seçilmiş Hiç içinde bir yerde iki gitar arasında bir solo paylaşımı oldu ki o an Megadeth'in 90'lardaki hali sahneye çıkmış gibiydi ama devamı gelemedi. Bence iyi müzik yapan bir grup ama sahneyi tutma konusunda yeni bir şeyler yapmaları gerekli. Özellikle, kayıtlarda hemen dikkatimi çeken ritm alanının canlı performansta kaybolması ve dağılmasını önlemeleri gerek.
Mekanik'in performansından sonra sahne yeniden hazırlandı ve bu sefer sahneye Murder King çıktı. Sahne hazırlanırken her birinin üzerinde Gezi'de hayatını kaybeden gençlerin isimleri olan siyah t-shirt'lerin asılması, Soma'yı anmak için konulan sarı baret güzel göndermelerdi. Ancak, sahneye çıkmadan önce RTE'nin konuşmalarından yaptıkları kolaj kayıt ve arkasından sahneye çıkmaları ve Susma ile başlamaları bence çok başarılıydı. Ardından da Demokrasi'yi çaldılar ve sırayla yeni albümden devam ettiler. Yüksek enerjileri ve sahneyi hareketli ve iyi kullanmaları nedeniyle daha fazla ilgi ve alaka gördüler. Festival organizatörlerine de afişlerde Türk grupların adının olmaması mevzusunda güzelce giydirdiler. Ben onlar söyleyinceye kadar dikkat etmemiştim ve sonra afişleri arayıp bakmadım açıkçası ama böyleyse de gerçekten ayıp olmuş. Murder King'in yaptığı metal bana Mekanik'in yaptığından daha uzak bir tür. Ancak, sahnedeki enerjileri ve sahne hakimiyetleri gayet başarılıydı. Özellikle, yaptırdıkları toplu pogo eğlenceliydi. Sanırım, zamanları olsa bütün albümü sırayla çalacak kadar enerjik duruyorlardı sahnede. Ancak, ilk üç parçadan sonra cephaneyi hızlı harcadıkları için onlar da seyircinin diğer gruplar için bekleme moduna geçmesini engelleyemediler. Yine de performansları bence iyiydi.
Murder King - Susma / Rock Off Festival - Küçükçiftlik Park, İstanbul - 04.08.2014
Murder King'in arkasından ise Gojira sahneye çıktı. Gojira'yı belki bir kaç radyoda dinlemiş olabilirim ama grup hakkında o ana kadar hiç bir fikrimin olmadığını sadece Trash Metal sevenlerin yere göğe koyamadığı, Fransız bir grup olduğunu biliyordum. Ancak bu kadar sağlam bir grupla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Harika bir davulcu, çok iyi bir vokal ve çok bütün parçalar. İlk parçadan itibaren bir anda hem yüksek bir enerjiyle, hem de gerçekten içten, bu müziği içlerinden gelerek çaldılar. Açıkçası ilk parçalarını (adı Explosia'ymış. Sonradan öğrendim) kaydetmediği için üzüldüm. Lombardo'dan sonra beni bu kadar heyecanlandıran bir davulcu duymamıştım Trash Metal dünyasında. Çift cross'ları ağlattı resmen davulcu.
Gojira - The Heaviest Matter of the Universe / Rock Off Festival - Küçükçiftlik Park, İstanbul - 04.08.2014
Gojira, sahnede parçaları birbirine ekleyerek ve o kadar iyi çaldılar ki gerçekten hiç bir parçalarını bilmiyor olmama rağmen konserin içine beni çekmeyi başardılar. Diğer güzel tarafları ise gerçekten sahnede çaldıkları şeyi hissederek ve severek çalmaları. bazen çok sevdiğini ve neredeyse tüm şarkılarını ezbere bildiğiniz bir grup ya da sanatçının konserine gidersiniz ama o grup ya da sanatçı sahnede o kadar ruhsuz olur ve sadece iş için orada olduğunu belli eder ki bir anda ondan soğursunuz. Burada ise tam tersi sizi içine çeken bir performans vardı Gojira'nın gerçekleştirdiği. Orada olman istediği için oradaydı ve yapabileceği her şeyi yapabilmek isteğiyle çalıyorlardı.
Gojira - Flying Whales / Rock Off Festival - Küçükçiftlik Park, İstanbul - 04.08.2014
Gojira hakkında son söyleyebileceğim şey parçalarında Trash Metal'de alıştığımız ve bildiğimiz soloların fazla olmaması. Her iki gitarda korkunç bir uyumla beraber hareket ediyor ve tempo değişikliklikleri ve ritm geçişleri ile soloların azlığını hiç hissetmeden dinlemeye devam ediyorsun. Örneğin parçanın birinde her iki gitarda aynı soloyu (hem de tab ile atılan bir soloyu) çok acayip bir uyumla attılar ki bu ayrı bir kafa ve ayrı bir uyum ister. Grubu dinlerken nedense klasik Rock döneminde Ten Years After'ın, Hard Rock döneminde de Wishbone Ash'in yarattığı algıyı yarattılar bende. Daha sonra grubun solist/gitaristi ile davulcusunun ten Years After'daki gibi kardeş olduğunu öğrenince de baya bir güldüm kendime. Sonuçta Gojira, bana Rock Off'un güzel bir süpriziydi ve Megadeth için ayırdığım enerji ve şarjın büyük kısmını önceden tükettiler.
Gojira - Where the Dragons Dwell / Rock Off Festival - Küçükçiftlik Park, İstanbul - 04.08.2014
Sonunda Gojira tarafından sömürülen enerjimizi toplamaya çalışırken sahne yeniden kuruldu ve Megadeth için hazır hale getirildi. Sonunda beklediğim an geldi ve Megadeth sahneye çıktı...
Megadeth - Hangar 18 / Rock Off Festival - Küçükçiftlik Park, İstanbul - 04.08.2014
Önce Hangar 18, peşi sıra Wake Up Dead ardından In My Darkest Hour. Benim gibi geçkinler için daha ne olsun. Hangar 18, gaz olması yanında çalınması o kadar da kolay şarkı değildir hani. Şarkı kendi içinde 3 kez tempo değiştirir. İçinde Friedman gibi aklı gidik, virtiyöziteyi aşmış bir adamın attığı bir de Mustain'le karşılıklı atılan sololar var ki hani ipin ucunu hangi Megadeth parçasında kaçırır diye liste yapsan ilk 5'e girer. Soloların tümü atıldı (Biraz kısa yoldan gidildi ama atıldı. Bunun neden önemli olduğu saonraki paragraflarda...), solo atışmaları yapıldı, gümbür gümbür de bitirildi. Arkadan gelen Wake Up Dead ile de beni de headbang yaptırdılar. Wake Up Dead zaten iç içe geçmiş iki şarkı gibidir. Şarkı gümbür gümbür başlar ve birden bas gitarın üzerinde yeni bir ritmle başka bir şey olur. İşte bu sahnede de aynen gerçekleşti. Biz de paşa paşa headbangimizi yaptık. O yüzden bu yazıyı yazarken boynum ağrıyorsa sorumlusu budur. Ama içimden çalmaları için dua ettiğim parça In My Darkest Hour başlayınca konu benim için zaten kapanmıştı. O dönem yapılan harika klibinden azade tam Megadeth usulü karalık içerir. Buyrun bakın nasıl olmuş In My Darkest Hour, siz karar verin (tabii kaydın yetersizliği ile birlikte)
Megadeth - In My Darkest Hour / Rock Off Festival - Küçükçiftlik Park, İstanbul - 04.08.2014
Ya sonrası... Önce efsane Megadeth kadrosunun kaydettiği ilk albüm olan Rust In Piece'den Piece Sells'e oradan So Far So Good... So What!'a savrulduktan sonra sıra artık Countdown to Extinction'dan bir şeylere gelmeliydi, öyle de oldu. Önce kısa bir video (ve tabii ki grup için soluk alma) arasından sonra In My Darkest Hour'un arkasından ekmek kadayıfı üzerine kaymak misali Skin o' My Teeth ve Sweating Bullets geldi. Her iki parçayı da gayet sağlam çaldılar ki grup elemanı olsam Sweating Bullets'ı canlı çalmak istemem. Aynı ritm ekseni üzerinde farklı kalıplarla (kimi zaman kalıbı tersten çalarak) bu uyumu yakalayamayacağımdan korkarım. Countdown to Extinction'da şöyle bir dolandıktan sonra tekrar Rust In Piece'e geri döndüler ve bu sefer Soul of Tornado ve Poison Was the Cure'u çaldılar. Açıkçası ben Menza'nın tıpkı Friedman gibi Megadeth'e çok şey kattığını düşünenlerdenim. Ancak, şu dönemdeki davulcusu Shawn Drower'un da hız konusunda Menza'dan geri kalmadığını gördük Poison Was the Cure'de.
Sonra Cyriptic Writing albüme geçtiler ve önce Mustaine'nin parçayı sunarken dediği üzere çok çok kötü bir kadın için yazılmış olan She-Wolf ve sonra da bu albümün liste şarkısı Trust geldi. Açıkçası Trust bana biraz kendini tekrar eden bir şarkı gibi gelir. Sadece nakarat kısmı ile yürüyen ve parça içindeki değişmelerini sevmediğim bir şarkıdır ama konserde albümdekinde daha iyi, daha enerjik geldi bana nedense. Turst'dan sonra Youthenasia albümünden çalınan tek şarkı geldi, A Tout Le Monde. Megadeth'in In My Dakest Hour ve Mary Jane ile birlikte Megadeth'in karanlık ve depresif parçasıdır. Çalsınlar diye dua ettiğim parçaların biri daha canlı kanlı kaşımdaydı ama bu demekti ki Mary Jane listede yoktu. Neyse elde var 2 ve şu ana kadar Mustaine'nin eskisine göre daha kalın hale gelmiş sesi nedeniyle arada nefes nefese kalması nedeniyle garipsediğim bir iki yer dışında tek bir falso bile yok.
A Tout Le Monde sonrasında yeni albüme koyacaklarını söyledikleri bir parçaya geçtiler (setlist.fm'e göre parçanın ismi Public Enemy No.1'ymuş). Parçayı bir Trash Metal parçası olarak fena bulmadım ama Megadeth'den alıştığımız ritm değişiklikleri, ton kaymaları, melodi değişiklikleri bu şarkıda pek yoktu. Ancak, parça bilinen Megadeth parçalarından daha hızlı (hatta speed metal tadına varabilecek bir finali vardı), daha sert tonlu geldi bana. Bir de parçanın sonu gereğinden fazla uzun gibiydi. Bakalım albüme girinceye kadar daha ne kadar değişir. Metallica'nın yeni albüme konacak parça olarak çaldıkları parçadan çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim ama bekleyip görmek gerek. Sanırım yeni Megadeth albümü biraz daha sert olacak. Bu parçadan sonra günümüzden çaldıkları tek parça olan son albümleri Super Collider'dan Kingmaker'ı çaldılar.
Konserin sonu gelirken tatlı tabağının gerçekten zengin olduğunu gördük. Hızla Countdown to Extinction dönemine geri döndük ve Symphony of Destruction başladı. Mustaine'nın sesi yorulmuş olmasına rağmen hani tam anlamıyla takır takır çaldılar. Ne sololar sarktı, ne temposu sallandı ne de bütünlüğü bozuldu. Ancak, benim için esas tatlı bundan sonraydı, Peace Sells... Benim için Megadeth'i tek bir parçada anlat deseler hiç düşünmeden Peace Sells... But Who's Buying?'i söylerim. Megadeth'in kurulduğu günden Megadeth'i Megadeth yapan bütün özelliklerini içinde barındırır. Agresif, delici, eleştiren sözler, güçlü riffler, kemik gibi bas gitar, değişen tempo, kendi içinde değişen birbirine bağlı ama kendi başına ayrı bir parça olabilecek kadar güçlü bölümler ve tabii ki on numara gaz. Eh, daha ne olsun. Bir insan 20 küsür yıldır dinlediği grubu ilk kez canlı seyrediyor içinden 4 şarkı geçiriyor (diğerlerini bir şekilde çalacaklarını düşünümüştüm çünkü) 3'ü çalınıyor. hem de öyle laf olsun diye değil çatır çatır çalınıyor. Daha ne olsun.
Megadeth - Peace Sells... But Who's Buying? / Rock Off Festival - Küçükçiftlik Park, İstanbul - 04.08.2014
Peace Sells... sonrasında grup el sallayıp sahneyi terketti. Ancak, seyircide hiç bir kıpırdanma olmadı (genelde arkalar hafiften bir boşalır gibi olur). Mustaine sahneye geri döndü. Bu sırada seyirci "Holy War" diye bağırmaktaydı. Seyirciye karşı "Herkes, Holy War istiyor ancak ya sizin istediğinizi yapıp boktan bir şekilde tek bir parça söyleyeceğiz ya da bize bırakacaksınız 2 parça söyleyeceğiz." dedi. Hımmm.... Seyirciye rüşvet... :) Ama seyirci bu rüşveti kabul etti ve "İki... İki..." diye cevapladı Mustaine'yi. Grup önce Thin Lizy'den Cold Sweat'ı çaldı ama asıl süpriz ikinci parçadaydı. Megadeth Holy War'ı konserin sonuna, konseri kapatmak için hazırlamıştı. Bizler de hafif salağa düşürülmüş ama bir o kadar da mutlu şekilde çok başarılı bir Holy Wars... The Punishment Due dinledi.
Megadeth - Holy Wars... The Punishment Due / Rock Off Festival - Küçükçiftlik Park, İstanbul - 04.08.2014
Konserin geneline gelince. Özellikle şunu söylemezsem içimde kalır. Metallica bir zahmet Megadeth konserlerine bir gidip bu iş nasıl yapılıyor hatırlasın. Bu iş çift katlı sahneler, havalı gitarlar, dev ekranlarda ışık ve lazer gösterileri ile olmuyor sadece arada bir çalmayı da hatırlamak gerek. Megadeth çıktı tüm setlistteki parçaları çatır çatır çaldı. Mustaine'nin sesi eskisi kadar tiz olamıyor daha doğrusu o sese çıkayım derken parçayı zor yakalıyor ya da sesi çıkamıyor ama ne sololarda, ne ritmlerde hiç bir aksama yok. Setlist'in seyirciden iyi tepki almakla ilgili olarak pek risk içermediği bir gerçek ama Hangar 18, Holy Wars, Poison Was The Cure gibi grubun sahnedeki solo gitaristinin ve davulcusunun yazmadığı partisyonları bu tempoda çalmaları bu adamların hala işlerine gerekli emeği ve özeni gösterdiklerini belli ediyor. Özellikle Peace Sells... ve Sympohny of Destruction sırasında arkada dönen videoları da gayet beğendim. Şarkıların arkasında dönen videoların hiç biri çalınan şarkıdan bağımsız değildi. Metallica'nın One'da yaptığı gibi garip lazer şovlar filan da yoktu. Çıktılar ve gayet güzel çaldılar. Mustaine için hep denilen snop, seyirci diyaloğu kötü kısmı da ya hurafe ya da adam yaşlandıkça mülayimleşmiş. Mustaine'nin seyirci ile olan diyaloğu gayet iyiydi. Seyiriyle gayet dozunda mir ilişki içinde oldu hep. Ne devamlı seyirciye yalakalandı ne de hiç diyalog kurmadan sahnede kendi başına takıldı. Seyircinin tepkisini iyi ölçüp ona göre sözlerini de ayarladı. Siyaset yapması için gelen taleplere karşı gayet naif bir kaçış sergileyip "Benim ülkemin ve diğer ülkelerin yedikleri boklarları hepimiz biliyoruz. Biz ise birbirimizi seviyoruz ve şu an o üzden buradayız." demesi bence duruşunu da pek zedelemeden yaptığı iyi bir manevraydı mesela.
Ancak, her ne kadar gecenin ana grubu Megadeth olsa da ve her ne yaparlarsa yapsınlar geçmişleri ile bile bunu hak etmiş olsalar da gecenin diğer yıldızı hiç kuşkusuz Gojira'ydı. Her açıdan çok iyiydiler. Davulcu ise bence Heavy Metal dünyasının şu anda en iyi davulcularından biri. Şov yapmayı da iyi biliyor. Davulu çalarken arada baget fırlatıp çalmaya devam etmesi, arkadan grubu yönlendirmesi izlenmeye değerdi.
Bir konserin ne kadar iyi olduğu aslında konserden sonra belli olur. Ben konser alanından ayrılınca arabamdaki stick'de Megadeth MP3'lerimi aradım hemen. Eve gidinceye kadar da Megadeth, Over Kill ve Motörhead dinledim. Bu da gösteriyor ki konser gibi konser oldu 4 Ağustos akşamı Rock Off'da.
Adet üzere konserleri notlamak gerekirse, Megadeth 7,5 aldı benden. Kırılan not maalesef Mustaine'nin arada çıkamayan sesi nedeniyle. Gojira ise 8 aldı benden. Niye 10 değil derseniz blogda bulunan daha önceki yazılarımı okumanızı tavsiye ederim. Mekanik'e ise ancak 5,5 verebilirim ki bunun nedeni sahneyi tutmayı becerememiş olmaları. Maalesef dost acı söyler ama bu konuda kendilerini geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Murder King ise 6 aldı benden. Onların da sorunu da setlist'de dikkatli davranmamaları. Ana cephaneyi en başta harcadıkları ve daha sonrası için bir planları olmadığı için listeden devam edelim durumu bence yanlış. Ne Mekanik ne de Murder King'in müzisyenlik anlamında bir sıkıntıları yok. Sıkıntı büyük kalabalığı kafa kola almakla ilgili. Bu tabii ki sadece evde çalışmakla olmaz. Bu tür grupların daha ön planda olduğu başka organizasyonların daha fazla düzenlenmesi gerekir ki binli sayılarda seyirciyi ile nasıl iletişime geçecekleri, büyük sahneyi nasıl kullanacakları konusunda tecrübeleri olsun.
Son sözüm de festivali düzenleyenlere. Bir kere bu kadar çok grubu bir araya getirme başarısı nedeniyle onları kutlamak gerek. Ancak, konser alanında bir hareket eksikliği var gibi geldi bana. Bunun ne olduğunu söylemem zor. Sahne aralarında yapılacak gösterimler olabilir, şovlar olabilir, bilemiyorum. Rock FM çadırında bir çok söyleşi vs. yapıldığını biliyorum. Belki de ben geç geldiğimden ve sadece son gün orada olduğumdan bunları göremedim ama seneye devam ettirilebilirse (ki bence ettirilmeli) farklı aksiyonlarla aradaki boşlukların doldurulması festivali daha eğlenceli hale getirebilir. Ses düzeni ve ön grupların setupları mevzusuna girmemeyi tercih ederim ama bu konuda da artık bir şeyler yapılmalı. Sesleri eksik duyacaksa evde CD, MP3, LP dinleyerek daha fazla keyif alabiliriz çünkü ve evde bira çok daha ucuz.
Biliyorum yazı yine uzun oldu ama kusuruma bakmayın. Son olarak konserde tanışma imkanı bulduğum Rock FM programcıları sevgili Barış Akpolat ve Timur Akkurt'a da samimiyetleri ve muhabbetleri için ayrıca teşekkürler.
60'ların sonunda klasik Rock'dan Hard Rock ve Heavy Metal dönemine girerken bayrağı taşıyan ve gelecekteki Rock müziğini kökten etkileyen 3 grup vardır; Deep Purple, Led Zeppelin ve Black Sabbath. Aynı durum 80'lerin başında bu sefer Punk'un doğumu sırasında Sex Pistols, Clash ve Misfist için de söylenebilir (Evet, bu gruplar kadar önemli Punk gruplar var kabul ama bayraktar olan ve müzikal öncülükte bu grupların Punk içindeki bayraktarlığı yadsınamaz). Aynı dönemlerde Heavy Metal ve Punk kültürünün kesiştiği yerde doğan, hem müzik endüstrisine hem genel olarak sistemin kendisine sert müzik yaparak karşı gelen Trash Metal doğarken de yine yeni bir mahşerin 3 atlısı doğuyordu; Metallica, Megadeth ve Slayer (Ah, Anthrax, sen de ne güzel bir grubumuzsun aslında ama...). Daha sonra ortaya çıkacak olan Grunge akımında da aynı durum tekrarlanacak ve Nirvana, Pearl Jam ve Soundgarden'in bayraktarlığında Seattle ekolü 90'lara ve 2000'lere damga vuracaktı. Bu yüzden benim gibi 80'lerin başından beri bu tür müziği dinleyen, Trash Metal'in (ve türevlerinin) neredeyse doğuşuna tanıklık eden ve Sonisphere'i kaçıranlar için aynı yaz içinde Metallica ve Megadeth'i seyretmek 50-55 yaşlarında birisinin aynı yaz içinde Deep Purple ve Led Zeppelin'i seyretmesi gibi bir durum.
Konser alanına girdiğimde sahne hızla hazırlanıyordu ve kısa bir süre sonra Mekanik sahnede yerini aldı. Mekanik, çalışırken ve arabada sürekli Rock FM dinlediğim için kulağımın aşina olduğu bir grup. Yaptıkları müziği beğendiğimi söyleyebilirim. Ayrıca, yine Rock FM'de Barış Akpolat'ın programındaki samimiyetlerini de çok sevmiştim. İlk kez canlı olarak izleme şansım olacaktı. 5 parça çalarak toplamda yarım saat sahnede kaldılar. Seçilmiş Hiç ve Diktatör parçalarını ilk dönem Megadeth, Metallica ya da Testament parçalarına çok benzetmiştim ve hoşuma gitmişti. Sonuçta eski usul trash candır. Ancak, bir şekilde radyoda dinlediğim kayıtlar tadında gelmedi parçalar bana. Radyoda dinlerken özellikle baterilerdeki hızlı cross'ları hiç duyamadım. Bir şekilde parça içindeki pasaj geçişleri vs. tam oturmadı kulağımda. Bu nedenle, bir şeyler eksik geldi bana. Arkalarda duran bir çok insan da sahneye yaklaşıp ne olduğunu izlemeye gitmemesinin nedeni belki budur. Halbuki, sahnede çok iyi işler çıkardıkları anlar da oldu. Şarkı isimlerini ezbere bilmiyorum ama sanıyorum Seçilmiş Hiç içinde bir yerde iki gitar arasında bir solo paylaşımı oldu ki o an Megadeth'in 90'lardaki hali sahneye çıkmış gibiydi ama devamı gelemedi. Bence iyi müzik yapan bir grup ama sahneyi tutma konusunda yeni bir şeyler yapmaları gerekli. Özellikle, kayıtlarda hemen dikkatimi çeken ritm alanının canlı performansta kaybolması ve dağılmasını önlemeleri gerek.
Mekanik'in performansından sonra sahne yeniden hazırlandı ve bu sefer sahneye Murder King çıktı. Sahne hazırlanırken her birinin üzerinde Gezi'de hayatını kaybeden gençlerin isimleri olan siyah t-shirt'lerin asılması, Soma'yı anmak için konulan sarı baret güzel göndermelerdi. Ancak, sahneye çıkmadan önce RTE'nin konuşmalarından yaptıkları kolaj kayıt ve arkasından sahneye çıkmaları ve Susma ile başlamaları bence çok başarılıydı. Ardından da Demokrasi'yi çaldılar ve sırayla yeni albümden devam ettiler. Yüksek enerjileri ve sahneyi hareketli ve iyi kullanmaları nedeniyle daha fazla ilgi ve alaka gördüler. Festival organizatörlerine de afişlerde Türk grupların adının olmaması mevzusunda güzelce giydirdiler. Ben onlar söyleyinceye kadar dikkat etmemiştim ve sonra afişleri arayıp bakmadım açıkçası ama böyleyse de gerçekten ayıp olmuş. Murder King'in yaptığı metal bana Mekanik'in yaptığından daha uzak bir tür. Ancak, sahnedeki enerjileri ve sahne hakimiyetleri gayet başarılıydı. Özellikle, yaptırdıkları toplu pogo eğlenceliydi. Sanırım, zamanları olsa bütün albümü sırayla çalacak kadar enerjik duruyorlardı sahnede. Ancak, ilk üç parçadan sonra cephaneyi hızlı harcadıkları için onlar da seyircinin diğer gruplar için bekleme moduna geçmesini engelleyemediler. Yine de performansları bence iyiydi.
Murder King'in arkasından ise Gojira sahneye çıktı. Gojira'yı belki bir kaç radyoda dinlemiş olabilirim ama grup hakkında o ana kadar hiç bir fikrimin olmadığını sadece Trash Metal sevenlerin yere göğe koyamadığı, Fransız bir grup olduğunu biliyordum. Ancak bu kadar sağlam bir grupla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Harika bir davulcu, çok iyi bir vokal ve çok bütün parçalar. İlk parçadan itibaren bir anda hem yüksek bir enerjiyle, hem de gerçekten içten, bu müziği içlerinden gelerek çaldılar. Açıkçası ilk parçalarını (adı Explosia'ymış. Sonradan öğrendim) kaydetmediği için üzüldüm. Lombardo'dan sonra beni bu kadar heyecanlandıran bir davulcu duymamıştım Trash Metal dünyasında. Çift cross'ları ağlattı resmen davulcu.
Gojira, sahnede parçaları birbirine ekleyerek ve o kadar iyi çaldılar ki gerçekten hiç bir parçalarını bilmiyor olmama rağmen konserin içine beni çekmeyi başardılar. Diğer güzel tarafları ise gerçekten sahnede çaldıkları şeyi hissederek ve severek çalmaları. bazen çok sevdiğini ve neredeyse tüm şarkılarını ezbere bildiğiniz bir grup ya da sanatçının konserine gidersiniz ama o grup ya da sanatçı sahnede o kadar ruhsuz olur ve sadece iş için orada olduğunu belli eder ki bir anda ondan soğursunuz. Burada ise tam tersi sizi içine çeken bir performans vardı Gojira'nın gerçekleştirdiği. Orada olman istediği için oradaydı ve yapabileceği her şeyi yapabilmek isteğiyle çalıyorlardı.
Gojira hakkında son söyleyebileceğim şey parçalarında Trash Metal'de alıştığımız ve bildiğimiz soloların fazla olmaması. Her iki gitarda korkunç bir uyumla beraber hareket ediyor ve tempo değişikliklikleri ve ritm geçişleri ile soloların azlığını hiç hissetmeden dinlemeye devam ediyorsun. Örneğin parçanın birinde her iki gitarda aynı soloyu (hem de tab ile atılan bir soloyu) çok acayip bir uyumla attılar ki bu ayrı bir kafa ve ayrı bir uyum ister. Grubu dinlerken nedense klasik Rock döneminde Ten Years After'ın, Hard Rock döneminde de Wishbone Ash'in yarattığı algıyı yarattılar bende. Daha sonra grubun solist/gitaristi ile davulcusunun ten Years After'daki gibi kardeş olduğunu öğrenince de baya bir güldüm kendime. Sonuçta Gojira, bana Rock Off'un güzel bir süpriziydi ve Megadeth için ayırdığım enerji ve şarjın büyük kısmını önceden tükettiler.
Sonunda Gojira tarafından sömürülen enerjimizi toplamaya çalışırken sahne yeniden kuruldu ve Megadeth için hazır hale getirildi. Sonunda beklediğim an geldi ve Megadeth sahneye çıktı...
Önce Hangar 18, peşi sıra Wake Up Dead ardından In My Darkest Hour. Benim gibi geçkinler için daha ne olsun. Hangar 18, gaz olması yanında çalınması o kadar da kolay şarkı değildir hani. Şarkı kendi içinde 3 kez tempo değiştirir. İçinde Friedman gibi aklı gidik, virtiyöziteyi aşmış bir adamın attığı bir de Mustain'le karşılıklı atılan sololar var ki hani ipin ucunu hangi Megadeth parçasında kaçırır diye liste yapsan ilk 5'e girer. Soloların tümü atıldı (Biraz kısa yoldan gidildi ama atıldı. Bunun neden önemli olduğu saonraki paragraflarda...), solo atışmaları yapıldı, gümbür gümbür de bitirildi. Arkadan gelen Wake Up Dead ile de beni de headbang yaptırdılar. Wake Up Dead zaten iç içe geçmiş iki şarkı gibidir. Şarkı gümbür gümbür başlar ve birden bas gitarın üzerinde yeni bir ritmle başka bir şey olur. İşte bu sahnede de aynen gerçekleşti. Biz de paşa paşa headbangimizi yaptık. O yüzden bu yazıyı yazarken boynum ağrıyorsa sorumlusu budur. Ama içimden çalmaları için dua ettiğim parça In My Darkest Hour başlayınca konu benim için zaten kapanmıştı. O dönem yapılan harika klibinden azade tam Megadeth usulü karalık içerir. Buyrun bakın nasıl olmuş In My Darkest Hour, siz karar verin (tabii kaydın yetersizliği ile birlikte)
Ya sonrası... Önce efsane Megadeth kadrosunun kaydettiği ilk albüm olan Rust In Piece'den Piece Sells'e oradan So Far So Good... So What!'a savrulduktan sonra sıra artık Countdown to Extinction'dan bir şeylere gelmeliydi, öyle de oldu. Önce kısa bir video (ve tabii ki grup için soluk alma) arasından sonra In My Darkest Hour'un arkasından ekmek kadayıfı üzerine kaymak misali Skin o' My Teeth ve Sweating Bullets geldi. Her iki parçayı da gayet sağlam çaldılar ki grup elemanı olsam Sweating Bullets'ı canlı çalmak istemem. Aynı ritm ekseni üzerinde farklı kalıplarla (kimi zaman kalıbı tersten çalarak) bu uyumu yakalayamayacağımdan korkarım. Countdown to Extinction'da şöyle bir dolandıktan sonra tekrar Rust In Piece'e geri döndüler ve bu sefer Soul of Tornado ve Poison Was the Cure'u çaldılar. Açıkçası ben Menza'nın tıpkı Friedman gibi Megadeth'e çok şey kattığını düşünenlerdenim. Ancak, şu dönemdeki davulcusu Shawn Drower'un da hız konusunda Menza'dan geri kalmadığını gördük Poison Was the Cure'de.
Sonra Cyriptic Writing albüme geçtiler ve önce Mustaine'nin parçayı sunarken dediği üzere çok çok kötü bir kadın için yazılmış olan She-Wolf ve sonra da bu albümün liste şarkısı Trust geldi. Açıkçası Trust bana biraz kendini tekrar eden bir şarkı gibi gelir. Sadece nakarat kısmı ile yürüyen ve parça içindeki değişmelerini sevmediğim bir şarkıdır ama konserde albümdekinde daha iyi, daha enerjik geldi bana nedense. Turst'dan sonra Youthenasia albümünden çalınan tek şarkı geldi, A Tout Le Monde. Megadeth'in In My Dakest Hour ve Mary Jane ile birlikte Megadeth'in karanlık ve depresif parçasıdır. Çalsınlar diye dua ettiğim parçaların biri daha canlı kanlı kaşımdaydı ama bu demekti ki Mary Jane listede yoktu. Neyse elde var 2 ve şu ana kadar Mustaine'nin eskisine göre daha kalın hale gelmiş sesi nedeniyle arada nefes nefese kalması nedeniyle garipsediğim bir iki yer dışında tek bir falso bile yok.
A Tout Le Monde sonrasında yeni albüme koyacaklarını söyledikleri bir parçaya geçtiler (setlist.fm'e göre parçanın ismi Public Enemy No.1'ymuş). Parçayı bir Trash Metal parçası olarak fena bulmadım ama Megadeth'den alıştığımız ritm değişiklikleri, ton kaymaları, melodi değişiklikleri bu şarkıda pek yoktu. Ancak, parça bilinen Megadeth parçalarından daha hızlı (hatta speed metal tadına varabilecek bir finali vardı), daha sert tonlu geldi bana. Bir de parçanın sonu gereğinden fazla uzun gibiydi. Bakalım albüme girinceye kadar daha ne kadar değişir. Metallica'nın yeni albüme konacak parça olarak çaldıkları parçadan çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim ama bekleyip görmek gerek. Sanırım yeni Megadeth albümü biraz daha sert olacak. Bu parçadan sonra günümüzden çaldıkları tek parça olan son albümleri Super Collider'dan Kingmaker'ı çaldılar.
Konserin sonu gelirken tatlı tabağının gerçekten zengin olduğunu gördük. Hızla Countdown to Extinction dönemine geri döndük ve Symphony of Destruction başladı. Mustaine'nın sesi yorulmuş olmasına rağmen hani tam anlamıyla takır takır çaldılar. Ne sololar sarktı, ne temposu sallandı ne de bütünlüğü bozuldu. Ancak, benim için esas tatlı bundan sonraydı, Peace Sells... Benim için Megadeth'i tek bir parçada anlat deseler hiç düşünmeden Peace Sells... But Who's Buying?'i söylerim. Megadeth'in kurulduğu günden Megadeth'i Megadeth yapan bütün özelliklerini içinde barındırır. Agresif, delici, eleştiren sözler, güçlü riffler, kemik gibi bas gitar, değişen tempo, kendi içinde değişen birbirine bağlı ama kendi başına ayrı bir parça olabilecek kadar güçlü bölümler ve tabii ki on numara gaz. Eh, daha ne olsun. Bir insan 20 küsür yıldır dinlediği grubu ilk kez canlı seyrediyor içinden 4 şarkı geçiriyor (diğerlerini bir şekilde çalacaklarını düşünümüştüm çünkü) 3'ü çalınıyor. hem de öyle laf olsun diye değil çatır çatır çalınıyor. Daha ne olsun.
Peace Sells... sonrasında grup el sallayıp sahneyi terketti. Ancak, seyircide hiç bir kıpırdanma olmadı (genelde arkalar hafiften bir boşalır gibi olur). Mustaine sahneye geri döndü. Bu sırada seyirci "Holy War" diye bağırmaktaydı. Seyirciye karşı "Herkes, Holy War istiyor ancak ya sizin istediğinizi yapıp boktan bir şekilde tek bir parça söyleyeceğiz ya da bize bırakacaksınız 2 parça söyleyeceğiz." dedi. Hımmm.... Seyirciye rüşvet... :) Ama seyirci bu rüşveti kabul etti ve "İki... İki..." diye cevapladı Mustaine'yi. Grup önce Thin Lizy'den Cold Sweat'ı çaldı ama asıl süpriz ikinci parçadaydı. Megadeth Holy War'ı konserin sonuna, konseri kapatmak için hazırlamıştı. Bizler de hafif salağa düşürülmüş ama bir o kadar da mutlu şekilde çok başarılı bir Holy Wars... The Punishment Due dinledi.
Konserin geneline gelince. Özellikle şunu söylemezsem içimde kalır. Metallica bir zahmet Megadeth konserlerine bir gidip bu iş nasıl yapılıyor hatırlasın. Bu iş çift katlı sahneler, havalı gitarlar, dev ekranlarda ışık ve lazer gösterileri ile olmuyor sadece arada bir çalmayı da hatırlamak gerek. Megadeth çıktı tüm setlistteki parçaları çatır çatır çaldı. Mustaine'nin sesi eskisi kadar tiz olamıyor daha doğrusu o sese çıkayım derken parçayı zor yakalıyor ya da sesi çıkamıyor ama ne sololarda, ne ritmlerde hiç bir aksama yok. Setlist'in seyirciden iyi tepki almakla ilgili olarak pek risk içermediği bir gerçek ama Hangar 18, Holy Wars, Poison Was The Cure gibi grubun sahnedeki solo gitaristinin ve davulcusunun yazmadığı partisyonları bu tempoda çalmaları bu adamların hala işlerine gerekli emeği ve özeni gösterdiklerini belli ediyor. Özellikle Peace Sells... ve Sympohny of Destruction sırasında arkada dönen videoları da gayet beğendim. Şarkıların arkasında dönen videoların hiç biri çalınan şarkıdan bağımsız değildi. Metallica'nın One'da yaptığı gibi garip lazer şovlar filan da yoktu. Çıktılar ve gayet güzel çaldılar. Mustaine için hep denilen snop, seyirci diyaloğu kötü kısmı da ya hurafe ya da adam yaşlandıkça mülayimleşmiş. Mustaine'nin seyirci ile olan diyaloğu gayet iyiydi. Seyiriyle gayet dozunda mir ilişki içinde oldu hep. Ne devamlı seyirciye yalakalandı ne de hiç diyalog kurmadan sahnede kendi başına takıldı. Seyircinin tepkisini iyi ölçüp ona göre sözlerini de ayarladı. Siyaset yapması için gelen taleplere karşı gayet naif bir kaçış sergileyip "Benim ülkemin ve diğer ülkelerin yedikleri boklarları hepimiz biliyoruz. Biz ise birbirimizi seviyoruz ve şu an o üzden buradayız." demesi bence duruşunu da pek zedelemeden yaptığı iyi bir manevraydı mesela.
Ancak, her ne kadar gecenin ana grubu Megadeth olsa da ve her ne yaparlarsa yapsınlar geçmişleri ile bile bunu hak etmiş olsalar da gecenin diğer yıldızı hiç kuşkusuz Gojira'ydı. Her açıdan çok iyiydiler. Davulcu ise bence Heavy Metal dünyasının şu anda en iyi davulcularından biri. Şov yapmayı da iyi biliyor. Davulu çalarken arada baget fırlatıp çalmaya devam etmesi, arkadan grubu yönlendirmesi izlenmeye değerdi.
Bir konserin ne kadar iyi olduğu aslında konserden sonra belli olur. Ben konser alanından ayrılınca arabamdaki stick'de Megadeth MP3'lerimi aradım hemen. Eve gidinceye kadar da Megadeth, Over Kill ve Motörhead dinledim. Bu da gösteriyor ki konser gibi konser oldu 4 Ağustos akşamı Rock Off'da.
Adet üzere konserleri notlamak gerekirse, Megadeth 7,5 aldı benden. Kırılan not maalesef Mustaine'nin arada çıkamayan sesi nedeniyle. Gojira ise 8 aldı benden. Niye 10 değil derseniz blogda bulunan daha önceki yazılarımı okumanızı tavsiye ederim. Mekanik'e ise ancak 5,5 verebilirim ki bunun nedeni sahneyi tutmayı becerememiş olmaları. Maalesef dost acı söyler ama bu konuda kendilerini geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Murder King ise 6 aldı benden. Onların da sorunu da setlist'de dikkatli davranmamaları. Ana cephaneyi en başta harcadıkları ve daha sonrası için bir planları olmadığı için listeden devam edelim durumu bence yanlış. Ne Mekanik ne de Murder King'in müzisyenlik anlamında bir sıkıntıları yok. Sıkıntı büyük kalabalığı kafa kola almakla ilgili. Bu tabii ki sadece evde çalışmakla olmaz. Bu tür grupların daha ön planda olduğu başka organizasyonların daha fazla düzenlenmesi gerekir ki binli sayılarda seyirciyi ile nasıl iletişime geçecekleri, büyük sahneyi nasıl kullanacakları konusunda tecrübeleri olsun.
Son sözüm de festivali düzenleyenlere. Bir kere bu kadar çok grubu bir araya getirme başarısı nedeniyle onları kutlamak gerek. Ancak, konser alanında bir hareket eksikliği var gibi geldi bana. Bunun ne olduğunu söylemem zor. Sahne aralarında yapılacak gösterimler olabilir, şovlar olabilir, bilemiyorum. Rock FM çadırında bir çok söyleşi vs. yapıldığını biliyorum. Belki de ben geç geldiğimden ve sadece son gün orada olduğumdan bunları göremedim ama seneye devam ettirilebilirse (ki bence ettirilmeli) farklı aksiyonlarla aradaki boşlukların doldurulması festivali daha eğlenceli hale getirebilir. Ses düzeni ve ön grupların setupları mevzusuna girmemeyi tercih ederim ama bu konuda da artık bir şeyler yapılmalı. Sesleri eksik duyacaksa evde CD, MP3, LP dinleyerek daha fazla keyif alabiliriz çünkü ve evde bira çok daha ucuz.
Biliyorum yazı yine uzun oldu ama kusuruma bakmayın. Son olarak konserde tanışma imkanı bulduğum Rock FM programcıları sevgili Barış Akpolat ve Timur Akkurt'a da samimiyetleri ve muhabbetleri için ayrıca teşekkürler.
Yorumlar
Yorum Gönder