Hydra Terbiyecisi
Konserin yapılacağı Wolksvagen Arena bu iş için yapılmış bir yer olduğunu hissettiriyor. Konsere kısa süre kala binaya ulaşmış olmama rağmen park yeri bulma, kapıdan geçiş ve yerimi bulma arasında geçen süre 15 dakikayı bulmadı. Benim gibi yıllardır her konser öncesi ve sonrası sürünerek gideceği yere varmak zorunda kalmaya alışmışlar için büyük lüks bu. Kalabalık da hiç fena değildi hani. Belli ki Vai'nin oldukça ciddi ve bağlı bir takipçisi var. Zira, salonun neredeyse tamamına yakını dolmuştu.
Vai konsere son albümü olan ve İstanbul'a geliş nedeni turnesine de ismini veren Inviolate'den Avalancha ile başladı. Açıkçası, albümdeki halinden çok daha canlı ve güçlü bir Avalancha çaldılar ekip olarak. Sahnede, Vai'nin konser grubunun yeni gitaristi de bir anda ortaya çıktı bu şarkıda. Ancak, bir ara vah vah pedala ulaşamayınca gitar teknisyeninin pedalı elle çalıştırması da gözümden kaçmadı değil hani. Bu hızlı giriş ile seyirci daha ilk şarkıdan şova dahil olmaya ve konsere ısınmaya başladı. Ardından hiç hız kesmeden 2001'e dönüp tam bir canlı performans parçası olan Giant Balls of Gold'a geçtiler. Giant Balls of Gold, Vai'nin en kuvvetli groove'u olan riff'lerinin bazılarını içerdiği için ilk şarkıda başlayan seyircinin şova katılımı da devam etti. Bu açıdan Steve Vai'yi ve grubunu taktir etmek gerek. Zira, daha ilk iki şarkıda seyirciyi de oyuna dahil etmek her konser için zor bir iştir. Hele, vokal olmayan ve neredeyse tamamı Vai'nin virtüözlüğüne dayanan şarkılarla bunu yapmak gerçekten büyük başarı.
Ardından tekrar 2022'ye ve son albüm Inviolate'e döndü Vai ve Little Pretty'e geçtiler. Ancak, asıl şovu renklendiren şarkı belki de Vai'nin en güçlü albümlerinden biri olan 1995'de çıkardığı Alien Love Secrets'den Tender Surrender oldu. Vai'nin belki de en çok bilinen 3-4 melodisini de içeren şarkı ile ben de daha tanıdık sularda, 20'li yaşlarımın ortasına dönmüş oldum.
Daha sonra Vai bir ara eline mikrofonu alıp mutat "Hoşgeldiniz" konuşmalarından birini yapıp grubu da bize tanıttı. Böylece, tur grubunun ikinci gitaristi olan genç ve yetenekli gitaristin gruba çok yeni dahil olduğunu öğrenmiş olduk. Bu genç müzisyenin sadece ikinci gitarlardan değil klavyelerden de konser boyunca sorumlu olduğunu belirtmem gerek. Bir çok işi çok başarılı şekilde kotardı konser boyunca. Grubun davulcusu Jeremy Colson ve basçısı Philip Byrone ise 20 yılı aşkın süredir zaten Vai ile çalışan müzisyenler. Açıkcası Colson'un davulunu çok sevemedim. Yanlış bir şey yaptığı için değil ama şarkıları canlı çalarken daha zenginleştirme imkanlarını standart bir ritm kutusu gibi çalmaya devam ederek öldürdü sanki. Tekniğine laf etmek çok ayıp olur ama müzik kafalarımız tutmadı diyelim. O yüzden, konser boyunca bas gitarist Byrone çok çalışmak zorunda kaldı ama bunu kendini göstermeden yapmayı bildi. Bu yüzden, Byrone'u oldukça beğendim açıkçası.
Hoşgeldin faslının ardında grup bu sefer 2016'ya ve Modern Primitive albümüne dönerek Lights Are On'a başladı. Böylece hem Carlson ile Vai'nin hız atışmaları başladı. Vai notayı verdi, Colson davulda aynı hızda karşılık verdi ve enteresan bir davul gitar atışması şovu yaşandı şarkıda. Ardında yine 2001'e dönülüp Incantation'a başladılar Alive in an Ultra World'den. İşte burada konserin yine keyifli bir anı da gerçekleşti. Şarkının ortasında birden sahneye 3 gitarist daha çıktı. Ekibin gitar teknisyenleri ve tur manejeri de ellerinde gitar ile sahnede Vai'ye eşlik ettiler bir süre. Bence şovun en hoş hareketlerinden biriydi.
Incantation'dan sonra grup sırasıyla yine son albümü Invioalte'den Candlepower'a, ardından 2005 albümü Real Illusions: Reflections'dan Building the Church'e geçtiler. Ancak, konser ilerledikçe Hydra'nın ne zaman ehlileştireceğini de merak etmeye başlamıştım iyice. Building the Church'ün ardından Vai bence Inviolate'in en iyi şarkısı olan Greenish Blues'a başlayınca ben de biraz daha sabredebileceğime karar verdim. Greenish Blues gerçekten oldukça iyi ve zor bir parça. Vai, şarkıyı çalarken bazı yerlerde öyle bend'ler yaptı ki neredeyse 50 metre uzaktan seyretmeme rağmen "Dur güzel abim tel kopacak şimdi" derken buldum kendimi. Peki tel koptu mu? Tabii ki, hayır.
Neyse ki konserde eğlence devam etmekteydi. Greenish Blues'dan sonra, 95'e dönüp Bad Horsie'ye başladılar. Bu şarkıya başlar başlamaz da oynadığı 1986'daki Crossroads filmindeki sahneleri dönmeye başladı. Crossroads, efsanevi blues gitaristi Robert Johnson'un hayatından esinlenerek yapılmış bir müzikal filmdir. Vai'de bu filmde şeytanın yetenekle donattığı virtüöz gitaristi oynar. İşte o sahneler arkada dönerken neredeyse filmdeki tatta çaldı şarkıyı Vai. Ben de yine 20'li yaşlarımın ortasına döndüm tabii. Benim için konserin en keyifli anlarından biriydi bu kısmı.
Konser akmaya devam ederken Hydra'da nazlanmaktaydı ve benim de sabırsızlığım artmaktaydı. Vai, Bad Horsie'den sonra sırasıyla 2007 albümü Sound Theories Vol.1 & II'den I'm Becoming ve ardından yine Alive in an Ultra World'den Whispering a Prayer ile tempoyu biraz yavaşlattı. Ardından 1996 albümü Fire Garden'dan Dyin' Day ile akustik gitarın da sahnede görünmesini sağladı. Artık vakit gelmişti. Işıklar söndü ve sahnede Hydra ehlileştirilemek için hazırdı.
Vai, Hydra ile Teeth of the Hydra'yı çalmaya başlayınca Hydra'nın ne kadar vahşi bir gitar olduğu da ortaya çıktı. Gitar standı üzerinde duran bu 3 kollu canavarın her yerinden notaları çıkartabilmek için Vai gibi bir virtüözün bile nasıl ter attığını canlı canlı seyrettik. Vai ise Hydra'nın 12 telli, kendi imzası olan 7 telli ve bas gitar kollarının her birini büyük bir eforla dövmeye devam ede ede şarkıyı bitirdi. Şarkı bittiğinde Hydra evcilleşmiş miydi pek emin değilim ama Vai kesin 1 kilo kaybetmiştir, bundan eminim.
Hydra'nın da sahnede arz-ı endam etmesiyle artık konserin de sonunun yaklaştığı anlaşılmıştı. Vai, son albümü Inviolet'den son şarkı olarak albümün de bence yine en sağlam şarkılarından biri olan Zeus in Chains'i çaldı siyah 7 telli Ibanez'i ile. Hydra, tekrar üstü örtülerek kafesine geri dönmüştü.
Konserin sonu ise bizi Steve Vai ile tanıştıran kült albümü Passion and Welfare'e ayrılmıştı. Vai, önce bu albümün açılış şarkısı da olan Liberty ile doğduğu günlere geri döndü. Ancak, asıl büyük geri dönüş konserin son şarkısına saklanmıştı. Liberty sonrasında Vai, belki de en çok bilinen şarkısı For the Love of God'a başladı. Bu sırada şarkının bence şahane video klibi de arkadaki dev ekranda dönmeye başlamıştı. Ekrandaki 30'lu yaşlarındaki fenomen gitar kahramanı Vai ile artık 60'lı yaşlarına ulaşmış Vai beraber arada geçen 30 yıla bir ağıt çalmaktaydı. Bu sırada ekibin tur menejeri tekrar sahneye çıkarak bu sefer For the Love of God'da bir opera sanatçısını aratmayacak güzellikte şahane bir vokal yaptı ki şarkı o zaman çok daha farklı bir boyuta ulaştı. Açık söyleyeyim benim gibi bir dinazor rock müzik dinleyicisi için Hydra'nın ehlileştirilmesinden daha güzel bir andı bu an.
For the Love of God ile grup sahneden ayrıldı ama çok nazlanmadan seyircinin ısrarlarını kırmayarak sahneye tek bir şarkı için döndü ve yine 90'lardan Fire Garden Suite'in bir parçasını çalmaya başladılar. Bu sırada, Vai bir anda gitarını çalarken sahnenin arkasına doğru yönelip kayboldu ve aniden seyircinin içine gitarıyla dalarak onlarla beraber çalmaya devam etti. Sahneye döndükten sonra ise şarkı bitti ve ehlileşmiş Hydra kafesine, Vai ve grubu oteline, bizler ise 2 saatliğine de olsa kaçtığımız ülkenin pürmelaline dönmüş olduk.
Steve Vai'nin konser listesi ağırlıklı olarak yeni albüme yer verse de neredeyse tüm dönemlerini kapsayan bir kolaj gibiydi.90'lar, 2000'ler ve son dönemine yayılmış iyi bir şarkı listesi vardı konserde. Konser oldukça uzun bir konser olsa da oldukça akıcı ve vokal olmamasına rağmen seyircinin hiç kopmadığı bir konser oldu. Bu açıdan konseri oldukça beğendim. Benim beklentilerimin de üstüne çıktı. Konserde, albümlerinde kullandığı ve bana fazla steril gelen tonlardan daha çok daha sıcak tonlar kullanarak da beni şaşırttılar açıkçası. Wolksvagen Arena'nın ses düzenini de beğendim. Oldukça parlak ve güçlü. Sahnede icra edilen müzik içindeki her tonu bir şekilde duymak mümkün oldu. Colson'un davulundaki o punk tadı, punk rock'ı çok sevsem de Vai'nin müziğinin zenginleşmesini engelledi konser boyunca. O gerekeni yaptı ama orada yapılabilecek bir şeyler daha var mıydı ne? Yeni gitarist ise oldukça yetenekli. Nerede öne çıkması gerektiğini, nerede durması gerektiğini iyi biliyor ve görevini bence eksiksiz yerine getirdi. Vai ile atıştıkları yerlerde de hiç sırıtmadığı gibi bence parladı da.
Bu konserde geç bilet aldığıma biraz üzülmedim desem yalan olur. Steve Vai konserinde insanın önde izlemesi gerekiyormuş. Zira, gitar üzerinde yaptıkları uzaktan bile hayret verici iken yakından izlense nasıl bir etkisi olur çok merak ettim konser sırasında. Bir de hemen hemen her şarkıda değiştirdiği ve her biri birbirinden farklı gitarları yakından görmenin çok keyifli olacağına eminim. Ben özellikle ya Little Pretty ya da Tender Surrender'da mı hatırlayamadım ama kullandığı mor gitarını çok beğendim. Özellikle o gitarı da yakından görmek isterdim. Eh, bir dahaki sefere artık.
Yorumlar
Yorum Gönder