Çok Yıllar Geçti, Çok Mevsimler... ya da Metallica'nın 72 Mevsimi
Thrash Metal'in doğuşu, tam da
benim rock ve metal müziğe merak saldığım ortaokul yıllarıma denk geldiğinden, Metallica benim
için ayrı önemde bir grup. Hoş, herkesin bayıldığı o meşhur Black albümü
ile birlikte kendileriyle olan münasebetimi maslahatgüzarlık seviyesine
indirsem de yine de belki bugün o gündür diye 91 sonrasında da her çıkardıkları
albüme ister istemez kulak kabarttım. Ancak, hiçbir seferinde ilişkimizi yine
büyükelçilik seviyesine çıkartamadım maalesef. Peki, Metallica'nın
çok umurunda mıydı bu? E, tabii ki hayır. Yine de bir umut 72 Seasons çıkınca
dedim ki, "O gün bugün müdür acaba?"
En başta şunu söylemeliyim ki albümün temposu ve enerjisi gayet iyi. Hatta fazlasıyla iyi, hatta steril. Özellikle gitar kayıtlarını dinlerken bazı tonlar insana çok mekanik geliyor. Hatta bazen bilgisayar çalmış hissine kapılabiliyorsunuz. Belli ki, kayıtlara daha sonra çok fazla düzenleme yapılmış. Ayrıca, parçaların çoğu sanki kes yapıştır riff'lerden oluşmuş gibi. Bazı şarkıları dinlerken doğrudan aklınız Black Sabbath’a, Ozzy Osbourne'na ya da Jane’s Addiction gibi farklı gruplara ya da grubun çok eski albümlerindeki farklı şarkılara kayıveriyor. Zaten bazı şarkıların içinde doğrudan göndermeler var. Metallica'nın bence gerçek imzası olan ilk dört albümündeki birçok riff aklınıza geliyor şarkıları dinlerken. Tempo ve ritm olarak da o ilk yıllarındaki dönemlerine dönme çabası çok açık belli oluyor. Trujillo'nun bas gitarlarını dinlerken bazı yerlerde ...And Justice for All'daki Newsted bas gitarlarını hatırlıyor insan.
Albümde gerçekten çok açık
göndermeler var. Örneğin, Screaming Suicide'ın içinde Kirk
Hammet şarkının 3,5'uncu dakikasında itibaren Deep Purple'ın Highway
Star'ının solosundan bir demet sıkıştırmış şarkının içine. Crown of
Barbed Wire'ın içinde ise Tom Petty'nin Mary Jane's
Last Dance solosundan küçük bir bölüm var. Albümün en uzun şarkısı olan 11
dakikalık Inamorata'nın riff'i de buram buram Black Sabbath'ın War
Pigs'ini hatırlatıyor. Şarkı ilerlerken riff öyle büyük bir benzerlik
göstermiyor gibi görünse de bir anda aklınızda War Pigs çalmaya
başlıyor şarkıya paralel. En azından bende öyle oldu. Benzer bir şeyi You
Must Burn!'de de hissettim ama o kadar kısa bir riff geçişi ki bir türlü
aklıma gelmedi asıl şarkı. Sleepwalk My Life Away'in riff'i ise
sanki Enter Sandman ile My Friend of Misery'nin
birleştirilmişi. Kötü mü? Değil, ama öyle işte.
Albümün bence açık ara en iyi şarkısı albüme adını veren ve açılışını yapan 72 Seasons. Tüm Metallica elemanlarının Lemmy’e olan sevgisi ve saygısı zaten bilinen bir durum. Ben, bu parçanın girişindeki kemik gibi bas gitarı ben Lemmy'ye de sağlam bir selam duruş olarak dinledim. Şarkının temposu ve ritm geçişleri benim gençliğimdeki Metallica'yı hatırlattı biraz. Zaten, James Hetfield'de şarkının isminin gençlikten yetişkinliğe geçişle ilgili bir kitap okurken ortaya çıktığını söylemiş bir mülakatında. Parçanın bazı yerlerinde ciddi ciddi Master of Puppets dönemi temposunu, havasını ve tonlarını yakalamışlar. 7 dakikayı aşan uzun bir şarkı bu şarkı. Albümün de resmi olarak yayınlanması sonrası piyasaya sürülen ilk teklileri.
Sonuç olarak 72 Seasons beni
o gençlik dönemlerimde sevdiğim (hatta bayıldığım) Metallica'ya
götürdü. Hatta, rock tarihi içinde sevdiğim grup ve müzisyenlere durduğu
selamları da sevdim. Ancak, albüm öyle bir hale gelmiş ki sanki birileri
tempoyu kesmeden yürütecek riff'leri bir yerlerden toplayıp şarkıları
bestelemiş. Hani insan AI işi diyecek utanmasa. AI olmasa bile akıllarında
asılı kalmış tüm riff'leri ister kendi eski albümlerinden olsun ister
sevdikleri gruplardan olsun bir araya getirip bunlardan bir kolaj üretmişler
sanki. Bunu da hiç fena yapmamışlar aslında. Ancak, yaptıkları kolajların çoğu
çok garanti riff'ler ve ritmler ile yapılmış. Üstüne bir de bir sürü kayıt
sonrası düzenleme gelince albümün sound'undaki samimiyet kaybolmuş. Ben bundan
öncekilere göre biraz daha yakın buldum bu albümü kendime. En azından macera
aramak yerine güvenli sularda iyi ve eskiden olduğu gibi sert ve tempolu bir
şeyler yapmak istemişler, olmuş. Bir de şarkıları bu kadar çekiştirmeseler daha
da güzel olacakmış sanki. Şarkıların süreleri bence gereğinden uzun ve riff’leri
fazla çekiştirmişler.
Yalnız hiç anlamadığım bir şey var
ki Kirk Hammet 40 yıldır neden hep aynı soloları atıyor? İnsan
hiç sıkılmaz mı her şarkıda aynı soloları çalmakta? Kim bilir. Bu albüm, öyle
acayip bir köklere dönüş albümü değil ama (en azından benim için) 1991 Black albümü
gibi bir fecaat da değil. Belli ki, mükemmel bir prodüksiyon ile liste ve satış
başarısı hedeflemiş ama geçmiş ünleri ve dinleyici kitlelerine güvenerek biraz
daha eski dönemlerine yakın bir şeyler üretmek istemişler. Ortaya planladıkları
gibi bir albüm çıkmış. Albümün çıkar çıkmaz tüm dünya listelerinde birinciliğe
oturması da amacın hasıl olduğunu ispat ediyor zaten. Belki bu sefer, Jethro
Tull'dan rövanşı alırlar Grammy'lerde de, kim bilir? Bence bu albüm ne berbat
bir albüm ne de öyle uçup kaçan bir albüm. En azından benim Metallica arşivime
alabileceğim düzeyde. Ancak, aramızdaki ilişkiyi büyükelçi düzeyine taşır mı? O
kadar da değil.
Yorumlar
Yorum Gönder