İkiyüzlü Olmuşuz Usta Hakkını Helal Et...

İkiyüzlü Olmuşuz Usta Hakkını Helal Et... 
image

Hiç bozkır çocuğu olmadım ben. Çocukluğum hem küçük yerlerde geçti ama her 2-3 yılda bir tayinlerle Anadolu’da yeni bir yere giderken hem heryerli hem hiçbiryerli oldum belki. TRT’de her Cuma Haftanın Şarkısı’nı da, Zamfir’i de, Pazar Konseri’ni de, Cem Karaca’yı, Edip Akbayram’ı, Erkin Koray’ı, Selda’yı daha o tam da ne olduğunu bilemediğim zamanlarda dinlerdim hep. 40 yaşlarında bir adam için plak, 45’lik, kaset, radyo gibi kavramlar elle tutulan gerçeklerdi o zaman.

İşte o zamandan beridir bilirim “Yalan Dünya”yı. İlk dayım dinlerken duymuştum Selda’nın sesinden. Ne garip. Koca adam oluncaya kadar da Selda’nın şarkısı diye bildim hep. İşte senin kaderin de buydu herhalde. O koca türküleri yakarken sen biz onları Selda’nın, Cem Karaca’nın, Edip Akbayram’ın, Erkin Baba’nın bildik önce. Sana sırtını dönmüş hükümranlar senin isminin, sesinin, sazının o zamanlar bize değmesini istememişti işte. Bilmemiştik seni. Senin sesinde olup da o kıraç bozkırın kendisi olan o türküler, ağıtları yine başka insanlarla taşımıştı bize. Biz de onları bilmiştik senin yerine. Yok, onlar kendi isimlerinin altında senin ismini ezmemişti elbette ama söyleye bakma dönemine erdiğimiz ilk zamanlardı o zamanlar. Söyletenin unutulduğu, yok sayıldığı, fark edilmediği zamanlardır o zamanlar.

Önce unuttururlar ya insanı sonra da yok sayarlar, sana da aynısını yaptılar. Yoktun sen, daha doğrusu “Mahalli Sanatçı”ydın. Anlayan, kendi şahsına mühasırlığını anlıyordu da aslında küçümsemek için söylüyorlardı. Hani ellerin durup gavur ellere gitmesen belki hatırlayan olmayacaktı yine seni.

Biz gurbettekini özleriz, yanımızda ise söveriz o özlediğimize. (Sen de biliyordun ya) Özledikçe severiz zannetme, sevmeyiz. Sever”miş” gibi yaparız. Hani geldin ya geriye seni yine sever”miş” gibi yaptık bir süre. Sevenlerin yok muydu? Çoktu sevenlerin tabii ama sever”miş” gibi yapanların ikiyüzlülüğü o kadar yavan ve baskın çıktı ki utandı seni gerçekten sevenler. Hani senin dediğin gibi, yürekten sevmek öyledir ya sesizce kendince seversin. Seni sevenler senin sevdiğin gibi sevdi seni. Uzaktan, sessiz, içinden.

Şimdi sen bu diyarı bırakıp gittin ya, hayattayken meshebine laf edenler, seni hakir görenler, o sevgiyi sömürenler durdu musalla taşının en önünde. Seni senin gibi sevenlerin önüne çekilmiş polis barikatlarının arkasında saf tuttu. Saf tuttun tutmadın kavgası yapıldı sonra. Reklam ettiler ölü bedenini. Çok sev”miş”lerdi ya seni, senin adından kendilerine sevgi rantı yarattılar. Giderken üstünde hakkının kaldığı insanlar sana hak helal ettiler. Seni sen yapan her şeyin dışında, sanki onlardanmışsın gibi gösterdiler. Utandım.

Dedim ya ben bozkır çocuğu değilim. Bozlak dinlerken içim titrer doğru ama seni içimi titrettiğinden değil hep bu halkın ozanı (devletin sanatçısı develetin ozanı değil gerçekten halkın ozanı) olarak kaldığından sevdim hep. Aşık olup bunu ne anandan, babandan, çocuğundan, karından saklamadan söyleyen o aşk için çalan olduğun için sevdim. Evet, türkülerini oldukları gibi değil önce benim bildiğim şekilleriyle, gitarlar, bateriler, baslar, vs. ile duydum ve sevdim. Sonra kendilerini duydum yine sevdim. Seni ise adam olduğun için…
Bu iki yüzlü millete fazlaydın usta. Kendine usta dedirten, usta dendikçe de kendini gerçekten usta zannedenlerin olduğu yerde kendine hiç usta dedirtmediğin için fazlaydın buralara. Yattığın yer nur olsun… Ölüne bile ikiyüzlü davranan bu millete de hakkını helal et, edersen eğer…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akreplerin İstilası - Scorpions İstanbul'da

Wishbone Ash İstanbul'daydı...

Megadeth'in İstanbul Macerası