Kayıtlar

Mayıs, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Uzaydan Gelen Adamı Seyretmek - 2

Resim
Joe Satriani İstanbul'da Uzaylılarla Söft Ederken İzlenimler... ( NOT: Bu yazı iki uzun parçadan oluşuyor sayın okuyucu, bilesin. Burası da devamı. Sıkılma emi..) Nerede kalmıştık... Joe Lynn Turner - Cem Köksal sonrasında. Ön grup faslı biter bitmez yaklaşık 30 dakika içinde sahne yeniden düzenlendi. Ortaya önü kapalı bir bir bateri seti geldi ve ses teknisyenleri sahneyi Satriani ve ekibi için hazırlamaya başladı. Satriani dışında arkasında çalacak ekibi de ciddi ciddi merak ediyordum. Malum, Satriani'yi albümlerinde dinlediğinizde stüdyo ortamında kimi zaman birden fazla enstrümanı kendisinin çaldığı ya da drum machine vb. cihazlarla yapılmış kayıtlarla karşılaşırsınız. Canlı dinlediğinizde göreceğiniz şeyin DJ perfomansı gibi sadece gitara endeksli bir şov mu, ciddi ciddi çalınacak adam gibi bir konser mi olacağını öngöremiyorsunuz. Eğer ikincisini göreceksek ekibin gerçekten çok iyi adamlardan kurulu olması gerekiyordu. Zira, Satriani'ye oynayacak oyun alanını ya

Uzaydan Gelen Adamı Seyretmek - 1

Resim
Joe Satriani İstanbul'da Uzaylılarla Söft Ederken İzlenimler - Cem Köksal Session... ( NOT: Bu yazı iki uzun parçadan oluşuyor sayın okuyucu, bilesin. Bu birinci bölüm. Sıkılma emi..) İnsan bazen hiç aklında olmayan şeyleri yapıp hiç tahmin etmediği kadar keyif alabiliyor. Küçükçiftlik Park 'taki Satriani konseri de benim için öyle oldu. Evde ve genellikle akşam geç saatlere ( çoğu zaman sabah saatlerine kadar ) çalışmaya başladığım son bir senedir özellikle öğleden sonraları Rock FM dinlemek alışkanlık haline geldi. Daha önce ofise gitme zorunluluğu nedeniyle sabahları abonesi olduğum bu radyonun öğleden sonraları ve akşamları oldukça keyifli ve kafamı açıyor açıkçası. Tabii ki evde çalışanların genel haletiruhiyesi ile sosyal medya üzerinden sıklıkla programlara maydanoz da oluyorum. Yine böyle cacığa maydanoz modunda attığım bir twit ile ( ve şansımın da yardımıyla ) Arka Koltuk programından bir Satriani davetiyesi ( hem de iki kişilik ) kazanıverdim. Bu yıl gidile

Wishbone Ash İstanbul'daydı...

Resim
ya da İstanbul Ladese Tutuştuğunda... Wishbone Ash konserini Nisan ayında radyodan duyduğumda kararsız kalmıştım. Wishbone Ash , eski dönem rock ve hard rock dinleyen ve dönemi biraz kazıyıp hakkında bilgi sahibi olabileceğiniz bir grup. 1969'dan beri tam 23 albüm yapmış, Andy Powell dışında grubun her elemanı defalarca değişmiş, müziği bu değişiklik dönemleri içinde progressive rock ile hard rock arasında gidip gelmiş, aslında biraz da arada kalmış bir gruptur. Diğer bir yandan, Wishbone Ash rock müziğine çok özel bir hediye getirmiş özel bir gruptur aynı zamanda. Aynı anda, atılan çapraz solorlar ile oldukça epik ve farklı albümlere imza atmıştır. Wishbone Ash'i sanırım bundan hemen hemen 25 yıl önce İzmir-Karşıyaka'da sürekli kaset doldurttuğum ( O zamanlar plaktan kaset çeken abiler vardı. Denizfeneri gibi adamlardı. ) Çoşkun Abi'den ( bilenler bilir Tempo Müzik ) kaydettirdiğim bir Marillion kasetinin boş kısmına çektiği ( yine o zamanlar albüm 46 dk.dan uzu

Hissiyat, Fikriyat ve Müzik Yazıları Kullanma Kılavuzu

Merhaba, Bu yazı, yanlışlıkla bu blog'a uğrayıp okuyanlar için. Burası benim hissiyatımı yani sinirlendiğim, içimi cız ettiren ya da keyif aldığım konuları kendimce yazdığım bir blog. Akıl fikir işlerini yani fikriyatımı ise açtığım ayrı bir blog'da yazıyorum. Sonunda yıllar sonra resmi olarak yeniden konser sezonunu açtığımda gittiğim konserleri kendimce yazmaya karar verdim ve bu yazıları paylaşmak için hissiyat tarafının daha doğru olduğuna karar verdim. Sonuçta bu blogda ara ara gittiğim konserlere ilişkin gördüklerim, çalınanlar vs. ilgili yazıları ve sevdiğim müzisyenler, gruplar, albümler ile ilgili bana ait en saçma fikirleri okuyabileceksiniz. İlk yabancı grup konser deneyimim Efes Antik Tiyatro'da 1991'deki Jethro Tull konseridir. Ancak, ben konser hayatımın başlangıcı olarak 1998'de Harbiye Açıkhava'daki Deep Purple konserini kabul ederim (Arada bir de Page/Plant'i vardır ki bu konseri yok kabul etmeyi tercih ederim. Neden olduğunu o Kasım ay

Reyhalı'dan Bildiremiyorum...

Resim
Dün İstanbul'da, yaza göz kırpan güzel bir bahar öğleden sonrası, ailece sahilde yürürken hiç bir şeyden haberdar değildik. Paten kayanlar, bisiklete binenler, banklarda güneşlenenler, köpeklerini gezdirenler arasında kendi halinde bir beyaz Türk hafta sonuydu işte. Annler gününde ne yapacağımız, bu ayın sonunu nasıl getireceğimiz gibi günlük gaileler ve aile içi dedikodularla geçen bir gündü. Hani, aklıma gelip kızımın patenle kayışını videoya almak istemesem ve o arada Twitter'a girmek aklıma gelmese o gün belki de hiç haberdar olmayacaktım Reyhanlı'dan. Tenime değen güneşin bu ülkede bir başka yerde, tam da kemiklerimi ısıtırken, yanmış ve kopmuş insan bedenlerini de aynı anda aydınlattığını öğrendim bir anda. İlk Körfez Savaşı ile savaşın bir yıkımdan çok uzaktan izlenen bir video oyunu haline geldiği zamanları hatırladım birden. Gaziantep'deydik o zaman. Acının sanallaştığı, yalanın gerçek kabul edildiği yeni zamana şahitlik yapıyorduk aslında. Zaman